Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Widget HTML #1

Kütahya Ermeni'leri nereden geldi , hangi mahallelerde oturdular, meslekleri ne idi , nereye neden gittiler

Osmanlı dönemi Kütahya demografik yapısı
Osmanlı dönemi Kütahya demografik yapısı

Kütahya Ermeni'leri nereden geldi , hangi mahallelerde oturdular, meslekleri ne idi , nereye neden gittiler

Kütahya Ermenileri nereden geldiler , Kütahya Ermeni nüfusu ne kadardı ,hangi mahallelerde oturdular , meslekleri ne idi , vergi veriyorlar mı idi , şehre küstü mahallesi nerede idi , Ermeniler ne zaman Kütahya dan ayrıldılar , Türler ile ilişkileri nasıldı .
Kütahya’daki Gayrimüslimler ve Ermeni Tebaa Kütahyalı biri için de toplumsal ilişkiler açısından en merak edilen konulardan biridir , geçmiş dönemlerde şehirde yaşayan değişik dinlere mensup insanlar arasındaki ilişkiler nasıldı .

XVI. Yüzyıl Kütahya’sında üç değişik dinî inanca sahip insanlar yaşam sürmekteydi.
Hakim zümre olan Müslüman Türklerden başka, Hıristiyanlığın iki mezhebine tabi Ermeniler
Rumlar ve ayrıca 
Yahudiler bulunmaktaydı.

Rumlar Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebinden olmakla beraber, Ermenilerden bir bölümü Katolik bir kısmı ise Ortodoks idi.
Katolik olan Ermeniler XIX. Yüzyıla ilişkin sayım defterlerinde ayrıca belirtilmişlerdi.
XVI. Yüzyılda tutulmuş olan sayım defterlerindeki kayıtlara nazaran her üç zümrenin de aynı mahallelerde ikamet ettiği benzer biçimde bir izlenim ortaya çıkıyor.

Bu yüzyıla ilişkin üç sayım defterinde Ermeni ve Rum mahallesi ismiyle iki mahalle bulunmasının yanında Yahudiler de “cemâat” başlığı altında kaydedilmişlerdir.

Ancak bu halde bir mahalle tasnifinin, gayri müslimlerin gerçekten müslümanlardan ayrı mahallelerde oturdukları için mi, yoksa ancak şehirde gayri müslim unsurların varlığına dikkat çekmek için mi yapıldığı tam olarak anlaşılamamaktadır.

Çünkü XIX. Yüzyıldaki belgelere nazaran gayri müslimler ile müslümanlar bir fazlaca mahallede karışık olarak ikamet etmekteydiler.
Gayri muslim unsurların içinde nüfusça en kalabalık olanlar Ermenilerdi.

Kütahya ermeni nüfusu

1512 tarihli sayıma bakılırsa Kütahya’da vergiye tabi 157 erkek hane sahibi ile 5 bekâr erkek vardı.
Bu hane sahiplerinden beş tanesi vergiden muaf olacak kadar yaşlı, üç tanesi ise sakat idi. Ayrıca aralarında altı tane papaz bulunuyordu.

Kütahya Ermenileri vergi veriyor mu idi

Ermenilerin ödedikleri cizye vergisi, Germiyanoğulları zamanından beri Yakub Çelebi İmareti Vakfı adına toplanıyordu.
Bu tarihten ortalama yirmi yıl sonraki (1530) başka bir sayımda kent merkezinde 134 hane ve 11 bekâr Ermeni bulunuyordu.
Bu tarihte de bir papaz ve bir yaşlı hane sahibi ek olarak gösterilmiştir.
Yüzyılın ikinci yarısına ait sayımda (1571) ise nüfusun birazcık daha azaldığı ve 68 haneye indiği görülüyor.
Bu sayımdaki bekâr adamların sayısı ise 12’dir.
Nüfusta yarım yüzyıl arasında yarı yarıya görülen bu azalmanın sebebini izah edecek herhangi bir belge şimdilik elde yoktur.

Kütahya'lı Ermeniler hangi mahallelerde oturuyordu

XIX. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise, Ermeni nüfusta bir artış gözlenmektedir.
Şehrin en azından ,
Ahi Erbasan, 
Balıklı, 
Bölücek, 
Lala Hüseyin Paşa, 
Şehreküstü ve Hacı Ahmed mahallelerinde oturdukları tesbit edilebilen Ermenilerin 1845’li yıllardaki hane sayısı en az 310’dur.

Bu tarihte, Ahi İzzeddin, Efendi Bola, Hıristiyan Çerçi, Küçük Orta ve Büyük Orta mahallelerine ilişkin sayım sonuçlarına ulaşamadığımız için yukarıda verilen rakamı asgari olarak kabul etmek lazımdır.

Temettuat defterlerindeki muhtelif kayıtlardan, özellikle Büyük Orta ve Küçük Orta mahallelerinde de bir miktar Ermeni nüfusun bulunduğu anlaşılıyor.
Sözkonusu 310 haneden 97 tanesi Katolik idi.
XIX. Yüzyılın ortalarındaki bu sayımdan yaklaşık 60 yıl sonrasına ait bir kayıtta, 

Toplam nüfusu 23.721 olan Kütahya’da, 604 hanede 2.850 Ermeni nüfûsun yaşamış olduğu kaydedilmiştir.

Bunlardan 111 hanede toplam 161 nüfusun Katolik olduğu belirtilmiştir.
Bu tarihlerde Ermenilerin toplam Kütahya nüfusuna oranı %12’dir.
XVI. Asır kayıtlarına göre, Kütahya’daki gayri müslimler içinde Ermenilerden sonrasında nüfus olarak ikinci sırada Rumlar gelmekteydi.
Ancak XX. Yüzyılın başlarında konum tersine dönmüş,
Rumların sayısı Ermenilerin iki misline yaklaşmıştı.

Kütahya Rum nüfusu ne kadardı ?

Kütahya Rumlarının yaşadıkları mekân, XVI. Yüzyıla ilişkin sayım defterlerinde “Mahalle-i Rumiyân” yahut “Mahalle-i Rumlar” olarak kaydedilmiştir.

Ermenilerde olduğu gibi Rumlardan alınan cizye vergileri de Yakub Çelebi İmareti Vakfı’na aitti.
1512 yılına ilişkin sayımda, 27 hane sahibi ile 1 bekâr erkek nüfus gözükmektedir.
Ancak haneler içinde kayıtlı 6 mu’tak (âzâdlı köle) içinde adı müslüman olan kişiler bulunmaktadu.

Bunlar muhtemelen İslamı kabul edip âzâd edilen ve Rum mahallesinde sakin olan köleler olmalıdır.

Bu durumda Rumların nüfusunu bir kaç hane daha eksik olarak düşünmek yerinde olacaktır.
Aynı kayıtta, Rumların Çerçi köyünden oldukları kaydedilmiştir.
Aralarında bir adet de papaz bulunmaktadır.
1530 senesine gelindiğinde Rum nüfusta bir azalma görülmektedir.
Bu tarihteki hane sayıları 16’ya inmiştir.
Fakat yaklaşık kırk yıl sonraki sayımda (1571) Rum nüfus yeniden artmış ve sayım defterine 40 hane ile 4 bekâr adam nüfus kaydedilmiştir.

XIX. Yüzyılın ortalarında ise Lala Hüseyin Paşa ve Ahi Evren mahallelerinde kayıtlı Rum nüfus 101 hanedir.
Ancak, sayım sonuçlarına ulaşamadığımız mahallelerden Hıristiyan Çerçi ve Müslüman Çerçi mahallelerinde bir miktar Rum nüfusun yaşadığı belgelere yansımıştı.
Bu durumda şehirdeki Rumların daha fazla olabileceği düşünülebilir.

1906 yılındaki bir kayda bakılırsa ise Kütahya’da 941 hanede toplam 5.094 Rum nüfus yaşıyordu.
Rum nüfusun Kütahya’nın toplam nüfusuna oram ise % 21 idi.

Kütahya'lı Rumlar nereden geldi ?

Tarihlere nazaran, Ermenilerin ilk ruhani merkezleri Kütahya’dır.
Bu merkez Osman Bey’in Bursa’yı işgali ve payitaht yapması üzerine buraya nakledilmiştir.

Kütahya Ermeni kiliseleri

XVI. Yüzyılda, Ermenilere ait iki kilise vardır. “Eramine Mahallesinde bulunan ve muhtemelen biri Katolik Ermenilere ilişik olan kiliselerin adı Meryem kilisesi ve Toros kilisesiydi.
XIX. Yüzyılda ise, Kütahya’daki Katolik gayri müslimlerin ibadetgâhı olan kilise Şehreküstü mahallesinde idi.
Ermenilerin Ortodoks veya Katolik mezhebini benimsemiş olmaları birarada uyumlu bir biçimde yaşamalarına mani değildi.
Nitekim, Şehreküstü, Lala Mustafa Paşa ve Hacı Ahmed mahallelerinde her iki mezhebe bağlı Ermeniler karışık olarak oturuyorlardı.

Ancak yine de bunları vergi defterlerine kaydeden kâtiplerin, iki ayrı mezhep mensuplarını ayrı gruplar halinde kaydetmeyi tercih ettikleri görülüyor.
Mesela, Hacı Ahmet mahallesinde yirmi bir numaralı hanede kaydedilen Coyak (Cıvık ?) oğlu Kigork isminde Ermeni’nin, Katolik olduğundan on ikinci hanede yirmi beşinci numarada kayıtlı olduğu ve dolayısıyla yanlışlıkla ikinci kere kaydedildiğine işaret edilmiştir.

Bu ifadeden anlaşılan, son bölümde kaydedilen Ermenilerin Ortodoks olduğu ve kâtibin de ismi geçen Ermeniyi Ortadoks zannıyla ikinci kere kaydettiği, ancak -muhtemelen kendisine hatırlatılması nedeniyle- Katolik olduğu bildirilen Ermeni’yle ilgili sözkonusu açıklayıcı ibareyi kaydetmiş olduğudur.

Ancak yeniden de, mezhep değiştirmeler nedeniyle Ermeniler içinde huzursuzluk çıktığı da oluyordu.
Mezhep değiştiren Ermeniler, daha ilkin mensup olduktan mezhebe bağlı Ermeniler tarafından hakarete uğruyor ve rahatsız etme ediliyorlardı.

Nitekim, 12 Aralık 1854 tarihindeki bir belgede, Kütahya’da kendi istekleriyle Katolik mezhebine giren Ermenilere müdahale edilmemesi yönünde devlet merkezinin isteği bildiriliyordu.
Ancak, altı ay sonrasına ilişkin başka bir belgeden anlaşıldığı kadarıyla, mezhep değiştirme nedeniyle Ermeniler arasında baş gösteren huzursuzluğun bitmediği ve mezhep değiştiren bazı Ermenilerin çeşitli sebeplerle Kütahya Ermeni Karabaşı tarafından sürgün edilmiş olduğu görülmektedir.

Papas Beriros ve Karaoğlu Kirkor isminde iki Ermeninin sürgün edilmesiyle alakalı olayın İstanbul’a intikal etmesi üstüne de, devlet merkezi bu sürgün vakasının araştırılmasını istemişti.

Aynı şekilde, sadece Katolik mezhebine girenlerin değil, Protestanlığı seçen Ermenilerin de zor durumda kalmış olduğu ve kendilerine zulmedildiği anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, Ermeniler arasında ancak mezhep değiştirme hususunda değil, bazen günlük yaşamın bir parçası olan alışveriş, miras vb. Konularda da itilaf çıkıyordu.
Mesela, alışverişle alakalı bir dava mahallinde halledilemeyince, İstanbul’a bildirilmiş ve devlet merkezinden Kütahya’daki Ermeniler arasında alışveriş meselesinden ötürü çıkan anlaşmazlığın giderilmesi için buyruk gönderilmişti.

Şehreküstü mahallesinde oturan Agop oğlu Rapail’in ölümünden sonra da, varisleri miras hususunda anlaşamamışlar ve mahkemeye başvuru etmişlerdi.

Kütahya'da yaşayan Ermeni'lerin meslekleri


Kütahya’da yaşayan Ermenilerin çoğunun esnaf olarak faaliyette bulunduğu görülüyor.
Hemen her çeşit mesleğe sahip olan Ermeniler arasında daha fazla terzi ve fincancılık mesleğinin yaygın olduğu anlaşılıyor.

Bunlardan başka, saatçi, çerçi, marangoz, ütücü, eskici, lüleci, boyacı, pabuççu, çenberci, tütün kıyıcısı, dökmeci, bezirgan, hammal, attar, berber, balıkçı, han odabaşı, kahve satıcısı, yağcı, tellak,hizmetkâr, kasap, enfiye tezgahtarı, şekerci çırağı, eczacı ve ırgad olarak iş gören Ermeniler de bulunmaktaydı.

Bilhassa ticaret yoluyla mühim miktarda servetler sağlayan Ermenilerin Kütahya ve civarında etken olduğu anlaşılıyor.
Nitekim “Avrupa tüccarı” statüsünü elde bazı Ermenilerin şehirlerarası iktisadi ilişkilere girdikleri de görülüyor.


Mesela, Bursa, Bilecik ve Mudanya’da ipek fabrikaları kuran Cezayirlioğlu Mıgırdiç’in, Kütahyalı Avrupa tüccarı İstefan’la iş ilişkisi vardı.
Yine başka bir Avrupa tüccarı Karabet’in bütün vilayet genelinde borç verdiği kişiler bulunuyordu.
Diğer taraftan, Kütahya’daki Ermeniler, yabancı yatırımcılar için de tercih edilen kişiler arasındaydı.
Mesela, yabancıların işlettiği bir demiryolu firması olan Anadolu Kumpanyası’nın Kütahya vekili Agop isminde Ermeni idi.

Bazı Ermeniler de, Kütahya kazası dahilindeki âşâr vergisini toplama işini üstleniyorlardı.
1860 yılı Kütahya kazası aşarının tahsilini Ohannes isimli Ermeni, üzerine almış, bir sene sonra da aynı işi Ermeni İstefan üstlenmişti
.

Devletle çalışan Ermeniler sadece mültezimler değildi.
Sarraf olan Ermeniler de resmî kuramlarla sıkı iş ilişkisi arasında idiler.
Meselâ, 21 Aralık 1852 tarihli bir belgeden öğrenildiğine göre, Dilaver Paşa zaviyesi vakfına ilişik para, - muhtemelen işletilmek suretiyle- Sarraf İstefan’da bulunuyordu.

Bu tarihten iki sene kadar ilkin aynı sarrafın üzerinde devlete ilişik bir borçtan bahsedildiğine bakılırsa, Sarraf İstefan devlet kurumlarıyla sıkça iş yapan biri olmalıdır.

Kütahya da Resmi devlet görevlisi Ermeniler

Kütahya’nın toplumsal yapısı arasında huzurlu bir yaşam devam eden Ermeniler içinde, serbest meslek sahiplerinin haricinde resmî devlet görevinde bulunanlar da vardı.
Mesela, 1855 yılında Kütahya Sandık Emini Ermeni İstefan idi.

Ancak bu şahıs görevini kötüye kullanmış ve dolandırıcılık yaptığı iddiasıyla halk tarafınca görevden alınması istenmişti.
1860 yılında Uşak Sandık Emini de yeniden bir Ermeni idi.
Fakat bu Ermeni şahsın da Kütahya Kaymakamı Mataş Paşa hakkında öne sürdüğü bazı iddiaların karacılık olduğu anlaşılmış ve cezalandırılması istenmişti.

1903 yılında Şehreküstü mahallesinde müslüman ahali de sakin olduğu halde, mahalle muhtarı Tersis veled-i Karabet isminde bir Ermeniydi.

Ayrıca Kütahya Belediye Meclisi üyeleri içinde da iki yada üç adet Ermeni meclis üyesi bulunuyordu.

Diğer yandan şehirde mevcut Ziraat, Ticaret yada Sanayi komisyonları (odaları) üyeliklerinin bazıları da Ermeni tüccar yahut ileri gelenlerin elindeydi.

1897 yılında Ticaret ve Ziraat Komisyonu azalarından ikisi Ermeni Mardiros Ağa ile Agobcan Ağa’idi.
Bu tarihten on sene sonrasında ise aynı komisyonun altı üyesinden yine ikisi Artin ve Karabet isimli iki Ermeni idi.
Her iki tarihte üye olarak gözüken Ermenilerden biri muhtemelen Katolik mezhebine doğal olarak Ermenileri temsilen komisyonda bulunuyor olmalıdır.

1899 senesinde, Kütahya idadi Mektebi (Lise) Cebir ve Fransızca öğretmeni Ermeni Artin Efendi, kız okulunun nakış öğretmeni ise Ermeni Aranik Hanım idi.

Ayrıca, Ermenilere mahsus riüşdiye (ortaokul) ve ibtidaiye (ilköğretim) bulunduğu benzer biçimde, isteyen öğrenciler karışık olarak idadi (lise) okuluna da devam edebiliyorlardı. Mahallelerde Ermenilerle Türkler komplike halde oturuyorlardı.

Yüzyılların bir getirisi olan karşılıklı benimseme ve anlak ile her iki zümre arasında genel anlamda bir uyumluluk hâkimdi.

Mesela, Şehreküstü mahallesi sakinlerinden Bakırcıoğlu Asfador ve Hızır oğlu Kigork isminde Ermeniler, Kölezâde Ahmed Efendi ve Kavafzâde İbrahim Ağa ile komşu idiler.

Temettuat kayıtlarında veya mahkeme sicillerinde bunun gibi bir oldukca örneğe rastlanmaktadır. 
Ancak, sosyal yapı içindeki bu uyumlu ilişkilerin yanında, ara sıra istenmeyen olayların gerçekleştiği de oluyordu.

Bir toplum yapısında, aynı etnik menşeden gelen ve aynı dine mensup insanoğlu arasında dahi meydana gelebilen bazı uygunsuz hadiselerin Ermenilerle Türkler veya Rumlar içinde yaşanmış olması da tabiîdir.

Ancak bu tür olayların failleri lüzumlu kanuni cezalara çarptırılıyordu.
Mesela, İstefan isimli bir Ermeni’yi öldüren İsmail adındaki şahsa İstanbul’da Tersane’de prangaya konulma cezası verilmişti.

Benzer halde, Ispartalı Mehmed isminde bir Türk çocuğunu öldüren Ermeni ile alakalı de tekrar lüzumlu kanunî muamele yapılmıştı.

Tanzimat ve Islahat fermanlarının ilanı ile azınlıklara bir ekip yeni haklar tanınması ve Avrupalı devletlerin de Osmanlı Devletinin içişlerine karışma bahanesi olarak azınlıkları kullanmaya kalkışması, tabiî olarak devletin bu zümreler üstüne olan dikkatini yoğunlaştırmıştı.

Devlet, azınlıkların ileri gelenlerine nişanlar kayra ediyor ve sadâkatlerinin devamını istiyordu. 
Bu uygulamalar esnasında Kütahya Ermeni Murahhasası Bedros Efendi’ye de nişan takılmıştı.

Bir ara Kütahya’da bazı kişilerce Ermenilere fena davranıldığı hususunda şikayette bulunulmuş, bunun üzerine devlet merkezi bu iddiaların araştırılmasını istemişti.
Muhtemelen bu gelişmeler üzerine Kütahya Ermeni Despotu Osep Efendi, Ermeni Patrikliği tarafınca İstanbul’a çağrılmıştı.

Bu ziyareti dikkatlice takip eden devlet, Osep Efendi’nin ziyareti sırasında herhangi bir uygunsuz hareketinin görülmediğini tespit etmişti.

1913 yılında, beş Ermeni gencinin bir Türk hanıma tecavüz etmesiyle gerçekleşen olay ise, belki de Kütahya’da yaşayan Türklerle Ermeniler içinde yaşanmış olan olayların en olumsuz bir örneğini teşkil etmektedir.

Bu olayın faillerinin Divanı Harbe sevki konusunda suistimal edilmiş olduğu iddiasının gündeme gelmesiyle İttihat ve Terakki Cemiyeti olayın soruşturulması için harekete geçmişti.
Ayrıca, şu mevzu da açıklıkla belirtilmelidir ki, 25 Kasım 1915 tarihli bir belgeden anlaşıldığına gore, 

Kütahya’da bulunan Ermeniler I. Dünya Savaşı sırasında başka yerlere nakledilmemişler Kütahya’da kalmışlardı.


Bu tatbik, Kütahya’da yaşayan Ermenilerle Türkler arasındaki toplumsal ilişkinin, Ermenilerin mecbur göçe (tehcir) tabi tutulmalarını gerektirmeyecek derecede uyumluluk arasında bulunduğunu göstermesi açısından da mühimdir.

Diğer taraftan, aynı toplumda yaşayan üyelerin karşılaşabileceği tabiî bir vaziyet olarak, Ermenilerle Rumlar arasında da birliktelikler veya anlaşmazlıklar çıkabiliyordu.

Nitekim, Lala Hüseyin Paşa mahallesinde oturan Rumlardan Mihail ve Çerberci oğlu İstiradi, Ermeni Terzi Panohi oğlu Karabet ile afyon ve tiftik ticareti hususunda konsorsiyum kurmuşlar, sadece hemen sonra anlaşamayarak birbirlerini karşılıklı olarak mahkemeye vermişlerdi.

Ermenilerle alakalı dikkati çeken diğer bir nokta da, kent içi ve şehir dışı olmak üzere fazla miktarda yer değiştirmelere rastlanmasıdır.
Menşe olarak bir bölümü Kütahya’nın yerlisi olan Ermeniler yanında, kent dışından gelen Ermeniler de bulunmaktaydı.
Bazıları ise çeşitli nedenlerle başka şehirlere yerleşmişlerdi.
Belgelere yansıyan mekan değiştirmelerden anlaşıldığı üzere, Ermenilerin başta İstanbul olmak suretiyle, Ankara, İzmir, Bilecik, Bursa gibi civar bölgelerde yakınları bulunmaktaydı.

Kütahya Ermenileri arasında kent içi ve kent dışı göç olaylarına bir göz atıldığında, ortaya şöyleki bir manzara çıkmaktadır.

Balıklı mahallesinde oturan Saatçi Artin İstanbul’da Beyoğlu’nda yaşayan amcasının yanına gitmiş, tekrar aynı mahalle sakinlerinden Hoseb isimli Ermeni Küçük Orta mahallesine taşınmış, komşusu Kigork annesiyle birlikte Bursa’ya göç etmiş, öteki bir komşusu Ankaralı Kımos (?) da evini Büyük Orta mahallesine taşımıştı.

Lala mahallesinde oturan Ermenilerden bir hane, 1845 yılındaki sayımdan beş sene ilkin Gediz’e göç etmiş, iki hane de evini satıp Bilecik’e yerleşmişti.
Bir hane sahibinin de İstanbul’da iken öldüğü kaydedilmiştir.
1900’lü yılların başlangıcında Küçük Orta ve Lala mahallelerinde oturan iki Ermeni ailenin lakabı İstanbulluoğlu’dur.

Bu isimlendirme,muhtemelen sözkonusu ailelerin İstanbul’dan Kütahya’ya göç edişini anlatım ediyor olmalıdır.
Şehreküstü mahallesinde oturan Ermeniler içinde da başka şehirlere göç edenler bulunmaktaydı.
Mesela, bu mahallede iki numaralı hanede kayıtlı Karabet ve eniştesi Ohannes sayımdan bir yıl önce 1844 senesinde Bursa’ya yerleşmişlerdi.

Terzi kalfası olan başka bir Ermeni sayım sırasında İstanbul’da bulunuyordu.
Otuz sekiz numaralı evin sahibi Mankasar Çorbacı ise üç sene önce (Afyon) Karahisar’a göç etmişti.

Aynı mahallede oturan Katolik Ermenilerden Kigork da yeniden üç sene ilkin İzmir’e yerleşmişti. 
Daha geç tarihindeki bir belgeye göre ise, Şehreküstü mahallesinde vefat eden Katolik Ermenilerden Acem oğlu Oseb’in iki büyük kızı Kütahya’da yaşamalarına rağmen, kadını Meryem ile büyük yaştaki oğlu Ohannes Mısır’ın İskenderiye şehrinde ikamet ediyorlardı

KAYNAK

T.C. DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı
Mehmet Ali TİFTİK (Yüksek Lisans Tezi)






Yorum Gönder for "Kütahya Ermeni'leri nereden geldi , hangi mahallelerde oturdular, meslekleri ne idi , nereye neden gittiler"