Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Widget HTML #1

BERGAMA SUNAĞİ KAÇA SATILDI NASIL VE NASIL KAÇIRILDI



BERGAMA SUNAĞİ KAÇA SATILDI NASIL VE NASIL KAÇIRILDI 

Bergama Zeus tapınağı Almanlar kaç Mark'a satıldı ... satan kimdi ... İzmir ve çevresi ile beraber Anadolu nasıl yağmalandı ..Bergama sunağı Zeus tapınağının öyküsü ..

Zeus tapınağı kaçırılış öyküsü .

Alman Kültür ve Eğitim Bakanlıkları, Berlin Müzesi’ni, Louvre ve British 
Museum’daki koleksiyonların seviyesine getirme ihtiyacı hissettiklerinden, 
Türkiye’de bulunan yeraltı zenginliklerinin Berlin’e götürülmesi koleksiyonların 
tanınması açısından iyi bir fırsat olarak değerlendirildi ..

Osmanlı imparatorluğunda çok sayıda isyan ve ayaklanmaların 
çıkması; ayrıca, 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Türk-Rus Savaşı, Alman 
İmparatorluğu’nun Osmanlı İmparatorluğu üzerinde nüfuzunu güçlendirmesine 
yardımcı olabilirdi. 

Böyle bir ortamda Pergamon’da kazı yapma izninin 
alınması kolaylıkla sağlandı. 

Arkeolojik buluntuların paylaşımı 1878-1879’da Bismarck’ın desteğiyle yeniden müzakere sonucunda sağlandı. 

Yeni anlaşmayla, 20.000/ yirmi bin Mark karşılığında, Türk hükûmeti Pergamon Sunağı’na ait 
tüm arkeolojik buluntuların Berlin’e taşınmasına izin verdi .

Kültür Bakanlığı uzmanlarından Mehmet Önder’in bir çalışmasında yer alan bilgilere göre, 1874 
Nizamnamesi koşullarına göre, Türkiye’nin payına düşen 1/3’lük hisse 40.000 (kırk bin) Frank karşılığında Almanlara terk edilmiştir.



Zeus Sunağı’nın Berlin’e Götürülüşü
 
1864’te Osmanlı hükûmeti, Bergama-Dikili yol güzergâhını modern
usullerle inşası için Carl Human isminde bir Alman mühendisi ücretli olarak
görevlendirmiştir. 

Bergama tapınağını kim keşfetti 

Humann/Hofman, bölgede bulunduğu sırada tarihi Bergama Kalesi duvarları üzerine 8. yüzyılda yapılmış heykel kabartmalarını fark eder.

Human, 1864-1871 yılları arasında Türkiye’nin resmi birimlerinden hafriyat/kazı yapma yetkisi almadan Bergama Kalesinde /Akropolis kazı yapmaya başlar ve kazıdan çıkardığı tarihi eserleri Berlin müzesi müdürünün dikkatini çekmek ve müzeye kazandırmak adına Berlin’e gönderir. 

Alman devletinin aklını tarihi ve arkeolojik eserlere yöneltme eğilimini 19. yüzyıl Almanya’sının jeopolitiğinin dayattığı 1871’deki emperyal vizyonla açıklamak gerekir. 

Kültür ve Eğitim Bakanlıkları, Berlin Müzesi’ni, Louvre ve British Museum’daki koleksiyonların seviyesine getirme ihtiyacı hissettiklerinden,Türkiye’de bulunan yeraltı zenginliklerinin Berlin’e götürülmesi koleksiyonların tanınması açısından iyi bir fırsat olarak değerlendirildi .

Osmanlı imparatorluğunda çok sayıda isyan ve ayaklanmaların çıkması; ayrıca, 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Türk-Rus Savaşı, Alman İmparatorluğu’nun Osmanlı İmparatorluğu üzerinde nüfuzunu güçlendirmesine yardımcı olabilirdi. 

Böyle bir ortamda Pergamon’da kazı yapma izninin alınması kolaylıkla sağlandı. 
Arkeolojik buluntuların paylaşımı 1878-1879’da Bismarck’ın desteğiyle yeniden müzakere sonucunda sağlandı. 

Bergama da çıkan eserler kaç paraya satıldı 

Yeni anlaşmayla,20.000/ yirmi bin Mark karşılığında, Türk hükûmeti Pergamon Sunağı’na ait tüm arkeolojik buluntuların Berlin’e taşınmasına izin verdi .

Kültür Bakanlığı uzmanlarından Mehmet Önder’in bir çalışmasında yer alan bilgilere göre, 1874
Nizamnamesi koşullarına göre, Türkiye’nin payına düşen 1/3’lük hisse 40.000
(kırk bin) Frank karşılığında Almanlara terk edilmiştir .

Kırım Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti’nin Batılı ülkelerle ilişkileri giderek daha kapsamlı hâle geldi. İlişkilerin gelişmesiyle kazı çalışmaları,İngiliz ve Fransız arkeolog ve uzmanlarca yaygınlaştı. 

Osmanlı’nın beka sorunu yaşaması nedeniyle yabancı ülkelerin Türkiye’de her alanda olduğu
gibi, arkeolojik kazı yapmalarında da ayrıcalıklar tanındı; ayrıca, araştırmaları daha bilimsel temele oturtmak kaygısı da taraflara imkânlar sunmaktaydı.

Türkiye’de 1870’den itibaren bilinen nedenlerle yabancıların kazı faaliyetleri giderek arttı. 

Bu tarihlerde Müze-yi Hümâyun Müdürü çalışmalarını 1881 yılına kadar sürdürecek olan Alman Dr. Phillip Anton Dethier’di. 

Kazı çalışmalarına bakıldığında, artık, öne çıkanlar konsoloslardan ziyade bilim adamları, arkeologlar, eski çağ dilleri ve sanatı uzmanları idi. 

Kazılar sonucu Sümer, Akkad gibi bilinmeyen eski uygarlıklar keşfedildi. 

Böylece müzeler,sadece sanat eserlerinin bulunduğu yerler değil, aynı zamanda arkeolojik ve/
veya tarihsel her türlü kalıtların, belgelerin saklandığı yerler hâline geldi.

Dönemin Müze-yi Hümâyûn Müdürü Dethier, 1874 yılında belirtildiği üzere 36 Maddeden oluşan yeni bir Asâr-ı Atika Nizamnamesi Yayınladı; ancak, bu nizamname ülke çıkarları ve ulusal bilim politikası adına değerlendirildiğinde öncekinde daha geriydi. 

Buna göre kazılardan çıkarılan eserlerin üçte biri mal/arazi sahibine, üçte biri hafire/kazı yapan’a ve üçte biri de devlete kalacaktı .

Bu yeni nizamnamedeki koşullara göre, bölüşme bazen bedel takdirine ve bazen de değiş tokuşa dayandığından müzeye eser kazandırmak açısındanelverişli değildi; çünkü kimi kazıcılar, devletin hakkını bile satın almak suretiyle eserleri kendi ülkelerine götürebiliyorlardı. 

Bergama Zeus Sunağı da 1874 nizamnamesinin yabancılara sağladığı bu örtülü fırsattan yararlanmak suretiyle arkeologlar ve ilgili devletler kazıdan çıkan eserleri ülkelerine götürdüler.

Osmanlı’nın çöküş sürecinde, İngilizler Artemis Tapınağı kazısından elde ettikleri eserleri, Sultan adına müze açma vaadiyle, yıllarca Selçuk’taki birdepoda topladılar. 

Zamanı gelince, bu eserleri önce demiryoluyla İzmir’e,oradan da bir gemiyle British Museum’a götürdüler. 

Avusturyalılar da Osmanlı’nın zor günlerini fırsat bilip kentin eserlerini Viyana’ya götürerek
orada Ephesus Museum’u açmışlardır. 

Avusturyalı bir ekip aynı yerde bugün de kazıları sürdürmektedir .

Hazırladığı ciddi yayınlarıyla tanınan mimar ve uygarlık tarihçisi Rauf Beyru’nun konuyla ilgili değerlendirmesinde; bu gelişmeler karşısında Osmanlı üst yönetiminin karar mekanizmasında yer alan kişi ve görevlilerin bu talana kayıtsız kaldıkları şeklinde bir görüş ileri sürmektedir. 

Bu itibarla 19. yüzyılın ortalarında İzmir ve çevresindeki eski eser kaçakçılığı ve bununla ilgili Osmanlı yerel yöneticilerinin tutumları, ayrıca, incelenmeye değer bir konu olarak önem taşımaktadır; 

Çünkü yabancıların eski eserleri araştırma ve bulunan eserleri yurt dışına çıkarma ve/veya kaçırma işlemlerini gerçekleştirenler arasında elçiler ve konsoloslar da yer almış ve bu kişiler, eski eserlerin inşa edildiği mekanlardan ve bölgelerden kopartılarak kendi ülkelerine gönderilmesinin sorumluluğunu ve vebalini paylaşmışlardır .

Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yabancılara araştırma ve kazı yapma izni 19. yüzyılın ilk yarısından beri verilmekteydi. 

Diplomatik desteğe sahip pek çok eski eser meraklısı ya da amatör arkeolog, kazılarda buldukları eski eserleri yurt dışına götürebiliyordu. 

Bu durum izne bağlanmıştı; ancak, bu uygulamalarda kesin kurallar bulunmadığından eserlerin yurt dışına götürülmeleri önlenemiyordu. 

Zayıflamış olan Osmanlı Devleti’nde, yeterli bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip tarihi eser kaçakçılığı ile uğraşacak devlet adamı bulunmamaktaydı .


Batı Anadolu’ya kazı yapma amaçlı gelen bazı kişiler, devletten ve/veya resmi makamlardan hiçbir izin alma girişiminde bulunmadan kazı çalışmalarına başlamışlardır. 

Bu kişiler gizlice Batı Anadolu’nun dört bir yanında kazı yapmış ve eserleri yine gizlice ülkelerine götürmüşlerdir. 

Nitekim, 19. yüzyılda Bergama/Pergamon konusundaki ilk etraflı ve bilimsel amaçlı inceleme,
Fransız mimar ve arkeolog Charles Texier tarafından yapılmıştı. 

Bu çalışma,Türkiye’deki harabelerin tam tanımını, bir plânı ve yapıların görünümlerini
kapsamaktaydı. 

1833 yılında Osmanlı ve Fransız hükûmetlerince desteklenen Anadolu’da antik yapıları tespit etmeye yönelik olan araştırma faaliyetlerinin ilk somut örneği bu araştırma faaliyetleriyle başladı. 

Anıtlarla ilgili yayın 1839-1849 tarihlerinde yapıldı. 
Texier’in çalışması, harap olmuş ve değiştirilmiş antik yapılarla ve çevreleriyle ilgili bilgi vermektedir 

Pergamon kazılarını başlatacak Alman vatandaşı Human/Hofman’ın Bergama’ya gelmesi ise Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan, şehirler arası yol çalışmalarını yürütmesi nedeniyle olmuştur. 

Alman yol mühendisi olan Humann, 1865 yılında Bergama’ya gelerek yol çalışmalarına başlamıştır.

Bergama’da çalışmaya başlayan Humann, bölgenin tarihsel kalıntılara ve anıtlara
ev sahipliği yapması nedeniyle arkeolojik konulara da ilgi duyduğu bilgisi incelemelerde yer alır. 

Yörede araştırmalar yaparken akropolü de gezmiştir. 
Buralarda yaptığı incelemeler sonucu, değerli eski eserler bulmuş ve bunları Berlin Antikite Enstitüsü’ne göndermiştir .

Bu görevlendirme sürecini Osmanlı Arşiv belgelerine yansıyan bilgilerden adım adım izlemek mümkündür .

1863 yılında ilk kazı çalışmalarına başlanan Efes antik kenti, Anadolu’da yapılan ilk kazı örneğidir. 

Bu tarihten itibaren 1910 yılına kadar yapılan diğer arkeolojik kazı yapılan yerlerin başlıcaları: Truva, Bergama, Milet,Didim, Zincirli, Van-Toprakkale, Priene, Afrodisias, Halikarnassos, Mirina,Assos, Nisa, Trisa, Magnesia, Kyme, Larisa, Labissa, Kargamış, Sard, Kültepe,
Hierapollis ve Gordion’dur; ayrıca Müze-i Hümayun adına Anadolu’da 1860-1910 yılları arasında kazılar yapılmıştır.

London Times gazetesinin 25 Nisan 1888 tarihli sayısında ise İzmir’de yapılan kazılar sırasında Apollon’un normal boyutunun iki katı büyüklüğünde mermerden yapılı bir büstünün bulunduğu bilgisine yer verilir;28 ancak, yazıda büstün akıbeti hakkında bilgi verilmemiştir.


1869 yılında İstanbul hükûmeti tarafından, Bergama-Dikili arasında bir şose etüdü yapmakla görevlendirilmişti .

Buradan da birçok değerli eser çıkarmış ve bunlar da Berlin Antik Mimari Müdürü Alexander Conze’ye göndermiştir. 

Hattâ 1871 yıl1nda Anadolu’ya geziye gelen Ernest Curtius’u Bergama’ya çağıran Humann, eserleri onunla beraber incelemiştir .

Sonuç

Araştırmamızda yansıtmaya çalıştığım üzere Zeus Sunağı, 19. yüzyılın ikinci yarısında 1870’li ve 1880’li yıllarda Alman arkeologlar, araştırmacılar,konsoloslar marifetiyle aşama aşama sandıklarla Bergama-Çandarlı-İzmir güzergâhıyla Berlin Müzesine intikal ettirilmiştir. 

Tıpkı Efes’teki tarihi eserlerin İngilizler ve Avusturyalılar tarafından yağmalanması gibi, Bergama Zeus Sunağı da, Osmanlı İmparatorluğu’nun zor günlerinde, Alman makamlarınca alınan sınırlı küçük kazı izinleriyle, maalesef, denetimden uzak bir biçimde Berlin’e kaçırılmıştır.

Carl Humann tarafından Bergama’da 1878 yılına kadar yapılan bütün çalışmalarda, Osmanlı Devleti’nden izin alınmadan bulunan eski eserler Almanya’ya gönderilmiştir. 

Toplumdan ve ilgili kimi kurumlardan tepki görmüş olmalı ki, Almanların talebi üzerine Osmanlı Devleti Maarif Nezareti’nden 2Ağustos 1878 yılında resmi kazı izni alınmış, takip eden senelerde bu izinin kapsamı ve içeriği politik baskılarla Almanların lehine değiştirilmiştir. 

Zeus Sunağı’nın son parçaları da 1882 yılında Berlin Müzesi’ne götürülmüştür.
Bergama’dan götürülen eserlerin korunması ve teşhiri için mevcut salonlar yetmeyince, 1910 yılında Bergama Müzesi’nin yapımına karar verilmiştir.

Bergama’dan götürülen Zeus Sunağı, 1930 yılında tamamlanan müzede
sergilenmektedir.


KAYNAK ; Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi
Journal Of Modern Turkish History Studies
XVII/34 (2017-Bahar/Spring), ss. 43-67.Bayram BAYRAKDAR * Bülent KUCAK **
Irmak KARABULUT *** İzzet EGE ****
Murat ÖCAL

BERGAMA - Pergamon

Grup: Yerleşimler
Tür: Antik Kent
Tema: UNESCO Dünya Mirası
Kültür: Antik Yunan, Helenistik

Konum: Türkiye, Ege Bölgesi, İzmir, Bergama




Bergama tarihi 

Pergamon, günümüzde İzmir iline bağlı Bergama ilçesinin merkezinin yerinde kurulu antik kentin adıdır. 

Pergamon, eski çağlarda Misya bölgesinin önemli merkezlerinden biriydi. MÖ 282-133 arasında da Pergamon Krallığı'nın başkentiydi. 

Pergamon adı, bir söylence kahramanı olan Pergamos'tan gelir. 
Pergamos'un, Teuthrania kralını öldürdükten sonra kenti ele geçirdiği ve kendi adını verdiği sanılır. 
Başka bir söylenceye göre de Teuthrania Kralı Grynos savaşta Pergamos'tan yardım istemiş, zaferden sonra iki kent kurdurarak birine onun onuruna Pergamon, ötekine de Gryneion adını vermiştir.

Yazılı belgelerde Pergamon'dan ilk kez MÖ 4. yüzyılın başlarında söz edilir. 
Kent daha sonra Pergamon Krallığı'nın başkenti oldu. 
Bu dönemde saray, tapınak, tiyatro gibi yapılarla yapıldı, kent kule ve surlarla çevrildi. Pergamon, krallığın Roma'ya bağlanmasından sonra da Batı Anadolu'nun sayılı kentlerinden biri olarak kaldı.

Eski kentin kalıntılarını, 1870'lerde Batı Anadolu'da demiryolu döşenmesinde çalışan Alman mühendis Carl Humann buldu. 
Pergamon'da ilk araştırma ve kazı çalışmalarına da 1878'de başlandı. 
Kazılar ve onarım çalışmaları günümüzde de sürmektedir.

2011'de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edilen Pergamon, 2014'te ise Dünya Mirası olarak tescil edildi.



Yorum Gönder for "BERGAMA SUNAĞİ KAÇA SATILDI NASIL VE NASIL KAÇIRILDI "