ANKARA SAVAŞI
Ankara savaşı
Bayezid ile Timur arasındaki ilk çekişmenin Timur’un Anadolu’ya düzenlediği seferler ile başladığını söyleyebiliriz.
29 Ağustos 1393 yılında Timur Bağdat’ı ele geçirdikten sonra burada ki beylere ve emirlere
kendisine tabi olması için mektuplar göndermiştir.
kendisine tabi olması için mektuplar göndermiştir.
Timur’un bu yayılmacı siyasetine karşı Sivas-Kayseri hâkimi kadı Burhaneddin, Timur'dan aldığı bu mektubun örneklerini Osmanlı ve Mısır Hükümdarlarına
göndererek durumun ciddiyetini anlatmış ve ittifak yapılmasını önermiştir.
göndererek durumun ciddiyetini anlatmış ve ittifak yapılmasını önermiştir.
Timur’un bu ilerleyişi bölgede ciddi bir tehdit olarak algılanmış ve Kadı Burhaneddin’in çabalarıyla Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid, Altın Orda Hanı Toktamış ve Memluk Sultanı Berkuk’un da katılımıyla Timur’un yayılmasını önlemeye yönelik bölgesel bir savunma ittifakı oluşturmuştur
Bölgede ittifaka katılmayan hatta Timur’un gelişinden memnun olan beyler de vardı.
Erzincan hâkimi Mutahharten, Karamanoğlu Alaaddin Bey ve Dulkadiroğlu Sevli Bey Timur’un mektuplarına olumlu cevap verip onunla birlikte yürüyeceklerini taahhüt edenlerdendi.
Fakat Timur karşıtı bu ittifak uzun soluklu olmamıştır.
Timur’un Toktamış’ı bertaraf etmesi ve Memluk Sultanı Berkuk ile Kadı Burhaneddin’in ölümü ittifakın kısa süre sonra dağılmasına neden olacaktır.
Kadı Burhaneddin’in ölümünden sonra Bayezid bu devletin topraklarını kendi topraklarına kattı.
Hemen ardından ise Malatya ve civarına yürüyerek bu bölgeleri de hâkimiyet sahasına dâhil etti.
Bayezid’in izlediği yayılmacı politikayı Timur’a karşı sınırlarını koruma isteği olarak değerlendirebiliriz.
Özellikle Kadı Burhaneddin’in ve Berkuk’un ölümünden sonra oluşan siyasi boşluğu Timur veya ona yakın isimler doldurabilirdi ve bu durum Osmanlı Devleti’nin doğu sınırı için büyük bir tehdit anlamına gelmekteydi.
Ayrıca Orta Asya’dan gelecek Timur tehlikesini defetmek için Sivas’ın stratejik önemi büyüktü.
Bayezid bu seferlerini tamamladıktan sonra Timurlu devleti ile arasında hiçbir tampon bölge kalmamış akabinde sıcak temaslar başlamıştır (Çetin, 2012, 96-102).
Kadı Burhaneddin devletini ve Malatya çevresini topraklarına katan Bayezid Anadolu’nun siyasi birliğini tamamlamada önemli bir yol aldı.
Siyasi birliği tamamlayabilmesi için sırada Harput, Diyarbakır ile Erzincan ve Erzurum vardı.
Bu doğrultuda Bayezid Erzincan Emiri Taharten’in kendisine tabi olmasını ve
vergi ödemesini talep etti.
vergi ödemesini talep etti.
İlk Anadolu Seferinden beri Timur’un yanında yer alan Erzincan emiri ise bu durumu Timur’a bildirdi.
Timur Bayezid’e bolca tehditler içeren bir mektup gönderdi.
Khalkokondyles Osmanlı-Timurlu Münasebetlerini tam olarak bu mektuplaşmalardan başlatmaktadır.
Khalkokondyles’e göre Türkmen beyleri Bayezid ile aynı ırktan olmalarına rağmen Bayezid’in küstahça davranışlarına maruz kalıyorlardı.
Khalkokondyles’e göre Türkmen beyleri Bayezid ile aynı ırktan olmalarına rağmen Bayezid’in küstahça davranışlarına maruz kalıyorlardı.
Topraklarını ellerinden aldıktan sonra bile bu beylere kötü muameleye devam ediyordu.
Anadolu Türkmen beyleri ise çareyi Timur’a şikâyette buldular.
Timur şikâyetler üzerine Bayezid’e elçiler gönderdi fakat uzlaşma sağlamak bir tarafa Bayezid elçileri hakaretlerle ve tehditlerle geri gönderdi.
Bu vakitten sonra Timur ile Bayezid arasındaki anlaşmazlık aşağı Anadolu’da yer alan beyleri koruma ve bu alanda etkin olma mücadelesine dönüştü.
Fransızca zeylde bu beylerin sayısının yaklaşık olarak yüz kadar olduğu belirtiliyor.
Yazar bu vakitten sonra Timur’un hemen harekete geçtiğini ve Sivas şehri üzerine yürüdüğünü belirtmektedir (Nicoloudis, 1996, 306; Khalkokondylis,153).
Timur’un elçilerle gönderdiği haber şöyle aktarılmaktadır;
Başkalarına ait yerleri kaparak bu yerlerle kendini büyük göstermek doğru değildir. Allah’ın inayetiyle dinsizlerden zapt ettiğin yerler ile iktifa et; diğer beylerden hırsızca aldığın eyaletleri kendilerine hemen iade et ki Cenabı Hak seni affetsin ve bu beylerin şükran ve minnettarlığına mazhar olasın.
Bunlar olmazsa, beylerin intikamını ben alacağım!
Bayezid’in cevabı da aynı derecede ağır oldu ve elçilerin sakalları kesilerek “şerefsiz” bir
şekilde kovulmalarını emretti ve ekledi ;
şekilde kovulmalarını emretti ve ekledi ;
Gidin bir an evvel gelmesini efendinize söyleyin.
Kendisini bekliyorum.
Şayet gelmeyecek olursa, meşru karısından boş olsun!” (Dukas, 2012, 51-52).
Dukas’ın Timur ile Bayezid arasında farklı tarihlerdeki yazışmaları birbirine karıştırdığını
söyleyebiliriz.
Bu yazışmaları Bayezid’in Erzincan’ ı tehdidinden sonraki yazışmalar gibi göstermiştir. Fakat özellikle Bayezid’in cevaben yazdığı ve “şayet gelmeyecek olursa meşru karısından boş olsun” ifadesinin yer aldığı yazışmalar Timur’un Karakoyunlu beyi Kara Yusuf’un akıbetini konu aldığı mektubuna cevaben gönderilmiştir(A. Daş, 2014).
Bayezid’in verdiği bu cevaba Zafernamelerde rastlayamıyoruz.
İbn Arabşah ise Dukas’ın yazdıklarını doğrular nitelikte bir cevaptan bahsetmektedir.
Bayezid’in cevapta onun aşağı tabakadan birisi olduğuna ve kendi ordularının gücüne değinmiş sonunu ise eğer gelmezsen hanımların senden boş olsun şayet ben senden kaçarsam benim hanımlarım benden boş olsun diyerek bitirmiştir.
Ayrıca İbn Arabşah mektupta kadınlardan bahsedilmesinin Çağataylılara göre büyük bir suç olduğunu dile getirir
Dukas’ın düştüğü ikinci yanılgı ise bu dönem yaşanan gelişmelerin sırası olmuştur.
Dukas, Bayezid’in bu cevabının ardından tedbiri elden bırakmayarak hemen Türk-Pers arazisine girerek Arıngam şehrini yani Erzincan’ı aldığını ifade etmektedir.
Fakat Bayezid Erzincan’ı Sivas’ın işgalinden önce değil bu işgale bir cevap olarak gerçekleştirmiştir.
Bu hamlesiyle savaştan çekinmediğini göstermesiyle Ankara Savaşına giden süreçte bir adım daha ilerlenmiştir.
Müellifin aktardığına göre; Yazışmalardan sonra Timur’un Suriye üzerine hareket ettiğini haber alan Bayezid Anadolu’ya, Bursa’ya geçerek askeri kuvvetlerini toplamıştır.
Timur ise Ermenistan’ı geçerek büyük bir şehir olan Bayezid hâkimiyetindeki Sivas’a gelerek şehri abluka altına almıştır
İki büyük güç arasında uzun süreden beri devam eden soğuk savaş Doğu Anadolu’daki hâkimiyet mücadelesi söz konusu olduğunda sıcak çatışmaya dönüştü.
Bayezid’in Sivas’ı topraklarına katması ve Timur’a bağlılığını bildiren Erzincan hâkimi Mutahharten’den vergi talep etmesine Timur’un yanıtı Sivas’ı işgal etmek olmuştur.
Timur için bir uç karakol konumunda olan Erzincan’a yapılan tehdit Anadolu üzerine
yapılacak seferlere meşruluk kazandırmıştır.
yapılacak seferlere meşruluk kazandırmıştır.
Sivas şehrinin Türk imparatorlar için önceden beri önemli bir ikametgâh ve Batı Anadolu’ya yapılacak seferlerde harekât noktası olduğunu özellikle vurgulayan Khalkokondyles Sivas Olayının iki temel amacının olduğunu aktarmaktadır.
Birincisi Bayezid’i boyunduruğu altına almak; ikincisi ise bu örnekle bölgedeki diğer hâkimleri de sindirerek daha kolay boyun eğmelerini sağlamaktır .
Timur Sivas şehrine geldiğinde güçlü bir savunmayla karşılaşmıştı.
Şehir surlarla çevriliydi ve bu surları aşmak pek de kolay görünmüyordu.
Timur Sivas şehrine geldiğinde güçlü bir savunmayla karşılaşmıştı.
Şehir surlarla çevriliydi ve bu surları aşmak pek de kolay görünmüyordu.
Bunun üzerine Timur surların altına lağımlar kazdırmaya yıkıldı ve Timur’un kazan çok sayıdaki işçinin yanı sıra sekiz bin istihkâm askeri ve bunlardan başka da birlikler oldu .
Dukas’ın yazdığına göre, Timur şehri savaşmadan teslim etmelerini talep etti fakat şehir ahalisi bu talebi kabul etmeyip şehri savunacaklarını bildirdiler.
Dukas’ın yazdığına göre, Timur şehri savaşmadan teslim etmelerini talep etti fakat şehir ahalisi bu talebi kabul etmeyip şehri savunacaklarını bildirdiler.
Bunun üzerine Timur şehrin surlarını kazdırdı ve altlarına kazıklar yerleştirdi.
Tekrar ahaliden şehri teslim etmelerini istedi fakat yine olumsuz cevap gelmesi üzerine kazıklar ateşe verildi, şehrin surları yıkıldı.
Şehre giren Timur’un askerleri katliam ve yağmalara başladılar.
Söz edilen çağrılar Timur’un şehre ve ahalisini zarar vermek istemediğini ve bunun yollarını aradığını; ancak bir uzlaşı olmayacağını anlayınca şehri savaşarak ele geçirdiği algısını oluşturmaktadır.
Bu bilgiler Timur’un iyi niyetini göstermek adına önemli bir veri olabilirdi.
Fakat biz bu bilgilere İbn Arabşah veya Zafernamelerde rastlamıyoruz.
Timur’un iyi niyetini göstermek için bir vasıta olabilecek bu çağrıların özellikle Zafernamelerde yer almaması gerçekte var olup olmadıkları konusunda şüphe uyandırmaktadır.
Her iki yazarında Sivas’ın işgalini anlatırken önemle üstünde durdukları konu Timur’un yaptığı katliamlar olmuştur.
Her fırsatta Timur’un ne kadar acımasız, ne kadar cani olduğunun ve eşi benzeri olmayan katliamlar yaptığının altını çizmeye çalışmışlardır.
Khalkokondyles ‘in aktardığına göre o dönem 120.000’in üzerinde nüfusuyla kalabalık bir şehirdi ve burada yaşayan bir tek canlı bile Timur’un öfkesinden kaçamamıştı.
Şehre giren askerler önce bütün erkekleri kılıçtan geçirdi sonrasında ise Timur bütün kadın ve çocuklar meydanda toplattı ve süvarilerini üstlerine saldı.
Süvariler tek bir canlı kalmayıncaya kadar kıyımlarına devam ettiler.
Dukas da askerlerin şehre girdikten sonra yağma ve büyük katliamlar yaptıklarını
aktarır.
aktarır.
Müellifin aktardığına göre; şehrin surlarından içeriye girdikten sonra Timur şehrin en ileri
gelenlerini bir yerde toplatıp bu zavallıları hiçbir zalimin aklına gelmeyecek işkenceler uygulayarak öldürdü, Birçok çukur kazdırdı.
gelenlerini bir yerde toplatıp bu zavallıları hiçbir zalimin aklına gelmeyecek işkenceler uygulayarak öldürdü, Birçok çukur kazdırdı.
Şehrin ileri gelenlerini domuz bağına benzer bir şekilde bağlattı ve hepsini bu çukurlara attırdı.
Çukurların üstlerine ise önce tahtalar döşetti sonra toprakla kaplattı.
Böylelikle hemen ölmeyecekler ve daha uzun süreler acı çekeceklerdi (Khalkokondyles, 153).
Çukurlara atılan bu kişilerin o dönem şehri korumakla görevli olan Malkoçoğlu Mustafa Bey emrindeki dört bin kişilik yeniçeri garnizonu olduğu düşünülmektedir.
On sekiz günlük savunmanın ardından şehrin düşeceği anlaşıldığında Mustafa Bey Müslüman kanı akıtılmayacağı sözü üzerine şehri Timur’a teslim etmişti.
Timur şehirdeki Müslümanlardan aman malı toplatmış bunlar dışındakileri tutsak ettirmişti. Şehrin savunmasına katılan askerleri ise kuyulara attırarak öldürmüştür.
Timur’un acımasızlığı söz konusu olduğunda bir diğer konu da Zafarnamelerde ve İbn Arabşah’da rastlamadığımız Bizans kaynaklarından ise sadece Khalkokondyles’de yer alan Sivas’taki cüzzamlıların katliamıdır.
Müellife göre Şehirde çok sayıda cüzzamlı bulunmaktaydı.
Timur böyle sıkıntılarla acı dolu yaşayarak diğerlerine de hastalık bulaştırmaktansa şehit olmanın çok daha iyi olduğunu söyleyerek bütün cüzzamlıları öldürtmüştü.
Timur’un bu hasta insanlar üzerindeki tasarrufu ise Sivas’ta yaptığı katliamları taçlandırır nitelikteydi ve bu yerin uğradığı yıkımı bir kez daha gözler önüne seriyordu.
Khalkokondyles bu savaş sırasında Bayezid’in oğlu şehzade Ertuğrul’un esir düştüğü ve Timur tarafından öldürüldüğünü aktarmaktadır.
Şehzadenin kibar ve yaşına oranla hayli iyi olduğunu düşünen Khalkokondyles Bayezid’in oğlunun ölümüne çok üzüldüğünü ifade etmiştir.
Bayezid o kadar büyük bir acı içerisindeydi ki Anadolu’ya geçtiğinde rastladığı bir çobana şu sözleri sarf etti:
Dostum çoban senden rica ediyorum şarkının nakaratı bundan sonra şöyle olsun: zavallı Bayezid, artık Sivas’ı göremeyeceksin, ne de oğlun
Ertuğrul’u” (Khalkokondyles, 155).
Ertuğrul’u” (Khalkokondyles, 155).
Aktarıldığı gibi Bayezid Sivas’ı kaybettiğinden dolayı büyük bir üzüntü yaşıyor olabilir fakat Khalkokondyles’in öldüğünü rivayet ettiği ve hakkında verdiği bilgilerin gerçekleri yansıtmadığını belirtmeliyiz.
Kadı Burhaneddin’in ölümünden sonra Osmanlı topraklarına katıldığında Bayezid şehrin
yönetimini Şehzade Ertuğrul’a değil Şehzade Süleyman Çelebi’ye bırakmıştı.
yönetimini Şehzade Ertuğrul’a değil Şehzade Süleyman Çelebi’ye bırakmıştı.
9 Ağustos 1400’de Timur Sivas önlerine geldiğinde ise Süleyman Çelebi Timur ile savaşmaktan çekinerek şehri terk etmişti.
Yani müellifin bu iki ismi karıştırdığını düşünsek bile Sivas’ta esir düşen bir şehzadeden bahsetmemiz mümkün değil.
Bu haber üzerine Bayezid Şehzade Çelebi Mehmet ve Anadolu Beylerbeyi Timurtaş’ı Sivas’a göndererek şehri savunmaya yönelik geçte olsa bir hamle yapmıştır .
Durumdan haberdar olan Timur da ordusunun bir kısmını harekete geçirmiş Osmanlı kuvvetlerini Kayseri’de karşılamıştı ve Timur’un birlikleri zafer kazanarak Sivas’a geri dönmüşlerdi (Çetin, 2012, 108; Yücel, 1989, 79-80).
Dolayısıyla Sivas’ta bahsi geçen şehzade ve bu şehzadenin karşılaştığı olayları karşılayacak gerçek tarihi bir kişiden bahsetmemiz mümkün değildir.
Büyük bir ihtimal müellif Şehzade Ertuğrul’un 1392 Kırkdilim Savaşı’nda Kadı Burhaneddin tarafından öldürülmesini Sivas olayıyla karıştırmaktadır.
Khalkokondyles Sivas’ın kaybedilmesinin sorumlusu olarak Bayezid’i göstermektedir.
Çünkü tüm bu olaylar yaşanırken Bayezid’in Teselya ve Mora’da işgallerle meşgul olduğunu aktarmaktadır.
Timur’un bu ilerleyişini Bayezid’in ciddiye almadığı bir gerçektir.
Doğu’dan gelen bu tehlikeye karşı önemli bir savunma gücü sevk etmemiş ve ısrarla İstanbul kuşatmasına devam etmiştir.
Timur ise Bayezid’in aksine bütün ününü ve bölgedeki hâkimiyetini Sivas’ın alınmasına bağlamıştı.
Sivas’ı alarak hem civardaki beylerin gözlerini korkutup itaatini sağlayacaktı hem de Bayezid’i sindirecekti.
Timur’un yıkıcı emellerine Bayezid cephesinden önemli bir savunma gelmeyişi Timur’un elini daha da güçlendirmişti.
Yaşar Yücel’in ifade ettiği gibi Bayezid bu tehlike karşısında İstanbul kuşatmasında ısrar etmeyip gerekli askeri ve stratejik hamleleri yapabilseydi gelecek olan başarı Timur’un Anadolu ilerleyişinde bir tereddüt yaratabilirdi (Yücel,
1989, 79-80).
1989, 79-80).
Ankara Savaşı
Bizanslılara Göre Savaşın Nedeni
Bizans kaynaklarında Ankara Savaşı’na doğrudan veya dolaylı olarak birçok sebep gösterilmiştir.
Doğrudan Savaşın sebebi olarak verilen bilgilerin hepsi ilahi temellere dayandırılmaktadır. Ankara Savaşı ve Bayezid’in yenilgisi Meryem Ana’nın Bizans halkını koruması veTanrının bir mucizesi olarak görülmektedir.
İlahi sebepleri ön plana çıkartan kaynakların başında Selanik başpiskoposu Symeon’un tarihi nutku ve Anonim Metin gelmektedir.
Bu kaynaklara kısmen Dukas’ı da ekleyebiliriz.
Khalkokondyles ise Ankara Savaşı için net bir şekilde sebepler göstermese de diğer kaynaklardaki gibi savaşı ilahi sebeplere dayandırmak yerine daha nesnel ve gerçekçi sebepleri metnin farklı farklı yerlerinde dile getirmiştir.
Selanik Başpiskopusu Symeon’un nutku Selanik merkezli ele alınmış olmasına rağmen Ankara Savaşı söz konusu olduğunda Selanik’in kaderinin İstanbul’un kaderine bağlı olduğunu ve İstanbul sayesinde Selanik’inde kurtulduğunu vurgulamaktadır.
Yine Selanik merkezli bir kaynak olmasının etkisiyle Meryem Ana’nın etkisinin yanına dini atıflarda bulunan diğer kaynaklarda geçmeyen Aziz Dimitrios’un dualarının kabul olmasını da eklemektedir.
Aziz Dimitrios Symeon’un aktardığına göre, “O korkunç barbar” Bayezid İstanbul’a hareket edip kenti kuşattığında şehir zaten sekiz yıldan beri acılar çekiyordu.
Bayezid Tanrıya, İsa’nın saygın dinine ve kutsal klişelere saldırmaktaydı.
Kötülüğün hâkimi olan şeytanla birlikte hareket etmekteydi ve büyük bir kızgınlık içerisindeydi.
Meryem Ana’ya adanmış olan bu şehri açlık, akınlar ve kuş atma ile acımasızca yok etmek istiyordu.
Tam bu sırada Meryem ve Ana Aziz Dimitrios başka bir barbar ordusunu harekete geçirir ve iki ordu birbirini yok eder.
Böylelikle ne bir silah ne de bir asker harekete geçmeden İmparatorluk başkenti İstanbul kurtuldu.
İstanbul sayesinde de Selanik ve diğer birçok şehir Meryem ana ve Aziz Dimitrios’un dualarıyla kurtuldular (Mollaoğlu, 1998, 82-84)..
Anonim metinde de Symeon’un nutkunda olduğu gibi İstanbul içinde olduğu durumdan ve
kuşatma şartlarının ne kadar kötü olduğundan bahsedilir.
Anonim metinde aktarıldığına göre, Bayezid Kenti ele geçirmek için birçok savaş aleti tertiplemişti.
Şehrin üzerindeki büyük askeri baskıya açlıkta eklenmişti.
İstanbul’un çevresindeki bütün denizler Osmanlı hâkimiyetindeydi ve Bayezid İstanbul’a erzak akışını keserek şehri teslim olmaya zorluyordu.
Zor şartlara katlanamayan insanlar kenti terk etmeye başladı ve çoğu düşman saflarına geçiyordu.
Türkler uzun süreden beri devam eden kuşatmayı artık daha fazla uzatmak istemiyorlardı ve kenti almak için bütün hazırlıklarını tamamladılar.
Ümitlerin tamamen tükendiği bu sırada büyük bir mucize meydana yaşanmıştı.
Timur’un Doğunun derinliklerinden Susan ve Ektaban’dan (Türkistan) Bayezid’in üzerine yürüdüğü haberi gelmişti.
Timur gibi güçlü bir düşmanla karşı karşıya gelen Bayezid’in önceye nazaran biraz yumuşamış olabileceğini düşünen İstanbul halkı Bayezid’ bir elçi heyeti gönderdi fakat heyet hiçbir şey elde edemeden geri döndü.
Bu vakitten sonra da İstanbul halkı Bayezid’in Ankara Savaşı’ndaki zaferinin ardından şehri savaşmadan teslim etmeyi düşünmeye başladılar.
Halkın çaresizliğini gören İstanbul’un koruyucu Azizesi Meryem bir mucize gerçekleştirmeye karar verdi ve düşünülenin aksine Bayezid büyük bir bozguna uğradı.
Bu şekilde Tanrı’nın merhameti ve Meryem’in çabalarıyla kent tehliken kurtuldu (Mollaoğlu, 2008, 138-142).
İstanbul halkının şehri savaşmadan teslim etme fikri Dukas’ta ve Anonim Metin’de de yer almıştır.
Dukas açlıktan dolayı bu duruma razı olan halkın aklına Bayezid’in Anadolu’da ele geçirdiği şehirlerde yaptıkları gelince de açlığa rağmen daha ihtiyatlı davranarak biraz daha sabretme kararı aldıklarını da eklemektedir (Dukas, 2012, 48).
Symeon ise diğer kaynakların aksine şehirden kaçanların olduğunu belirtmekle birlikte şehir halkının tüm zorluklara katlandığını ve İsa adına şehirde kalarak sabır ve metanet
gösterdiklerini aktarmaktadır (Mollaoğlu, 2008, 87, 138-142; Mollaoğlu, 1998, 82-84, Dukas, 2012, 48).
gösterdiklerini aktarmaktadır (Mollaoğlu, 2008, 87, 138-142; Mollaoğlu, 1998, 82-84, Dukas, 2012, 48).
Dukas Sivas’ın işgalinden sonra Bayezid ile Timur arasındaki karşılıklı hamlelerden bahsederken İstanbul halkının imparatorlarıyla birlikte gözyaşı döküp dua ettiklerini aktarır.
Bu dua kitapta şöyle yer almaktadır;
“Ey tanrımız! Biz hakir kullarına merhamet et, bizi evini ve bu evinin içinde bulunan mukaddesatı tehdit edene, başka bir gaile başka bir meşgale, başka bir düşünce ver ki biz onun zulmünden kurtulalım, ilelebet bir tanrıya, yani sana ve oğluna ve Ruhü’l Kudüs’e hamt ve sena edelim. Amin!”(Dukas, 2012, 53-54).
Dukas Ankara Savaşı’nı anlattığı bölümde ise bu savaşı tanrının takdiri ile meydana gelen acayip olaylar ve tanrının bir firavunu diğer bir firavuna boğdurması olarak ifade etmiştir (Dukas, 2012, 56).
Dukas Ankara Savaşı’nı anlattığı bölümde ise bu savaşı tanrının takdiri ile meydana gelen acayip olaylar ve tanrının bir firavunu diğer bir firavuna boğdurması olarak ifade etmiştir (Dukas, 2012, 56).
Görüldüğü üzere her üç kaynakta Ankara Savaşı’nın yaşanmasına sebep olarak Hristiyan-Ortodoks ilahi motiflerini öne sürmüştür.
Osmanlı’nın durdurulamayan ilerleyişi İstanbul’a dayandığında Bizans halkının gerçekten de direnç gösterecek gücü ve bel bağlayacak ümidi kalmamıştı.
Kaderlerine razı bir şekilde sonlarını bekleyen halk için Ankara Savaşı onlar için büyük bir mucize olmuştu.
Bizans kaynaklarına göre bu durum kesinlikle koruyucu Meryem’in mucizesi ve tanrının İstanbul halkı için iyi niyetinden başka bir şey olamazdı.
Khalkokondyles diğer kaynaklarda olduğu Ankara Savaşı’nı ne ilahi bir misyon yüklemiştir ne de bu savaşa doğrudan bir sebep göstermiştir.
Fakat metnin farklı yerlerinde verdiği bilgileri bir araya getirdiğimizde Timur’un fetihlerine ve Ankara Savaşı’na en mantıklı açıklamaları getiren kaynak diyebiliriz.
Burada ilk başta Timur’un fetih tutkusu göze çarpmaktadır.
Khalkokondyles Timur’un Asya’yı bir baştan bir başa fetheden ilk kişi olma arzusunda olduğunu ve bu isteği için hiç durmaksızın harekete geçme kararı aldığını ifade etmektedir (Khalkokondyles, Türklerin Tarihi, s. 92).
Ankara Savaşı’ndan sonra ise Avrupa’ya geçmek için hazırlık yaptığı hedefinin ise Herkül Sütunları’na kadar olan bölgeyi fethetmek hatta buradan da Afrika’ya geçmek olduğunu aktarmaktadır .(Khalkokondyles, 162).
Fetih tutkusu ve büyük bir fatih olma ideali sadece Ankara Savaşı değil bütün seferlerinin altında yatan en önemli sebep diyebiliriz.
Timur bu hedef doğrultusunda ilerlerken ileride yapacağı seferleri ve savaşları önceden hesaplamakta idi.
Khalkokondyles tarihinin Bayezid’le ilgili bölümünde, Timur’un toprakları ellerinden alınan Anadolu Beylerinin koruyucusu ve sığındıkları hükümdar olduğu belirtilir: “
Bundan sonra Bayezid adı geçen şehri kuşatmaya gitti.
Birkaç gün süreyle kuşattıktan sonra şehri alamadan, ordusunu toplayıp ülkesine geri döndü. Ancak orada da fazla kalmadı
Anadolu’nun diğer beyleri Aydın, Menteşe, Teke ve Metines’e [?] karşı sefere çıktı.
Bu beylerin sahip oldukları bütün topraklarını ellerinden aldı.
Toprakları ellerinden alınmış, hukuken mülklerinden ve iktidarlarından kovulmuş bu beyler İmparator Timur’a başvurdular.
Karaman ve Alişir lakaplı Frigya beyi [Germiyan] dışında - Bayezid’in yanında yer almış olan bu ikisinden daha sonra bahsedilecek- diğer beyler Timur’un huzuruna çıktılar.
Bütün diğerleri malları ve mülklerinden edilmiş bir vaziyette Semerkant’a gitmişlerdi. Orada Emir Timur’un hükümeti ve sarayı bulunuyordu”
(Khalkokondyles, 93).
(Khalkokondyles, 93).
Khalkokondyles’in eserinden öğrenebildiğimiz kadarıyla Bayezid’in üzerine yapacağı seferleri de önceden planlamıştı.
Yazar, Timur’un hem Sivas’ı işgali hem de Ankara Savaşı için “uzun zamandır zihninde olan planı uygulamaya koydu” diye ifade etmiştir.
Timur bu niyetini Toktamış Han üzerine 1395/1396 yılında düzenlediği ve kendisine karşı kurulan savunma ittifakının önemli bir ayağını ortadan kaldırdığı sefer sonrasında Bayezid’e gönderdiği mektupla da açıkça ifade etmiştir.
Mektubunda Toktamış Han’a dersini bildirdiğini söyledikten sonra geçen sene Irak-ı Arap bölgesine gittiğinde adı sanı bilinmeyen Çerkez oğlancığına (Berkuk). hediyeler gönderdiğini Berkuk’un ise haksız yere elçilerini öldürdüğünü söylüyor.
Dest-i Kıpçak bölgesinde işlerini yoluna koyduğundan Şam üzerine hareket edeceğini ayrıca Sivas kadısının da haddini bildireceğini ifade ediyor (Baştürk, 2010, 19).
Her iki hükümdarın aşırı özgüvenleri ve cesur hamleleri de Ankara Savaşı’nın yaşanmasında önemli bir etken olmuştur.
Karşısındakinin üstünlüğünü kabul etmek bir yana birbirleriyle savaşmaktan bile hiç
çekinmemişlerdir.
çekinmemişlerdir.
Timur’un Osmanlı toprağı olan Sivas’ı işgal etmesi Bayezid’in Timur’a yakın olan
Erzincan’ı tehdidi ve sonrasında işgali bu özgüvenin açık bir göstergesidir.
Erzincan’ı tehdidi ve sonrasında işgali bu özgüvenin açık bir göstergesidir.
Bu özgüveni Khalkokondyles ve Dukas’ın da bahsettiği mektuplaşmalarda da görmekteyiz. Hatta özgüvenleri ve savaşı kazanacaklarına inançları o kadar yüksekti ki Bayezid savaştan sonra hükümdarlık parasını Timur’un ülkesini de basacağını düşünüyordu. Aynısını Timur’da Bayezid’in ülkesi için düşünüyordu (Khalkokondyles, 163).
Khalkokondyles özgüvenine ek olarak Bayezid’in kişiliğine aşağılanma duygusunu ve kibirli yapısını da eklemektedir.
Timur’un Anadolu’daki ilerleyişini ifade ederken çok aşağılayıcı bir durum
olduğunu ve bundan daha kötüsünü hiç yaşamadıklarını söyleyerek yanındaki beylerin ve vezirlerin savaşaikna etmeye çalışıyordu.
olduğunu ve bundan daha kötüsünü hiç yaşamadıklarını söyleyerek yanındaki beylerin ve vezirlerin savaşaikna etmeye çalışıyordu.
Dönemin en önde gelenlerinden birisi olan Hayrettin’in oğlu Ali, Timur’a karşı
saldırıya geçmek yerine başka bir şekilde, barışçıl bir yoldan Timur’un alt edilmesini tavsiye etmişti.
saldırıya geçmek yerine başka bir şekilde, barışçıl bir yoldan Timur’un alt edilmesini tavsiye etmişti.
Bayezid cevap olarak kendisinin bu mertebeye tesadüfen ulaşmadığını, bu barışçıl teklifleri kabul edemeyeceğini söylüyordu.
Timur’un üzerine yürümekte kararlı olan Bayezid konuşmasına şöyle devam ediyordu;
“Fatihlerin büyük çoğunluğu senin ihtiyat dediğin gevşeklik ve yumuşaklıkta karar kılmadılar, kaderin kollarına atıldılar, coşkun kalplerle, cesaretle çarpıştılar, sonunda da muhteşem ve güzel askeri başarılar elde ettiler
Buna karşın zorlukları uzlaşmayla çözmeye giden diğer fatihlerin kısa süre saltanat sürdükleri her vesileyle görülmüştür veya onların sonu bir şekilde felaketle bitmiştir” (Khalkokondyles, 163).
“Fatihlerin büyük çoğunluğu senin ihtiyat dediğin gevşeklik ve yumuşaklıkta karar kılmadılar, kaderin kollarına atıldılar, coşkun kalplerle, cesaretle çarpıştılar, sonunda da muhteşem ve güzel askeri başarılar elde ettiler
Buna karşın zorlukları uzlaşmayla çözmeye giden diğer fatihlerin kısa süre saltanat sürdükleri her vesileyle görülmüştür veya onların sonu bir şekilde felaketle bitmiştir” (Khalkokondyles, 163).
Ankara Savaşı’nın önemli sebeplerinden birisi de Bizans kaynaklarının da bahsettiği gibi Anadolu beylerinin Timur’a sığınmaları olmuştur.
Bayezid Anadolu siyasi birliğini tamamlamaya çalışırken bazı beyleri yurtların etmiş bazı beyleri de tehdit ederek vergi vermeye zorlamıştı.
Anadolu beyleri kuşkusuz Timur’u Bayezid üzerine yürüme konusunda kışkırtıyorlardı ve Anadolu’da Timur’a rehberlik ediyorlardı.
Bu beylerin Timur’dan medet umması ise Timur’un seferine meşruluk kazandırıyordu. Daha önce bahsettiğimiz Erzincan Beyi Mutahharten’in Bayezid tehdidi karşısında Timur’a başvurması üzerine Timur tehditler içeren bir mektup kaleme almıştı.
Üstelik Mutahharten Timur’a sığınan tek isim de değildi.
Germiyanoğlu, Aydınoğlu, İsfendiyar Bey, Menteşeoğlu da birlikte Timur’a sığındılar ve durumlarını
bildirdiler.
Anadolu beylerinin yanı sıra Bayezid’ sığınan Karakoyunlu Beyi Kara Yusuf ile Bağdat hâkimi Ahmed Calayir önemli bir sorun oluşturmuştur.
Timur’un İran ve Azerbaycan seferlerinde bu iki isim her zaman yerel sorunlar olarakkarşısına çıkmaktadır.
Timur bu bölgede egemenliği tam olarak sağlayabilmek için bölgenin yasal varisleri olarak görülen bu iki ismin ortadan kaldırılması gerektiğinin farkındaydı.
Bayezid’de bu beylerin bölgedeki gücünün farkındaydı ve bu güçlerini kullanarak Timur ile arasına bir tampon bölge kurmak niyetindeydi.
Dolayısıyla Bayezid Timur’dan kaçan bu beylerin iltica taleplerine olumlu cevap vererek onları himayesi altına almıştır.
1401-1402 kışını geçirmek için geldiği Karabağ’da Bayezid’in gönderdiği elçilere cevaben yazdığı mektubunda Bayezid’e Kara Yusuf’u öldürmesini, ülkesinden kovmasını ya da kendisine teslimini istemekteydi.
İstekleri yerine getirilirse hiçbir sorun olmayacağını fakat istekleri yerine getirilmezse Bayezid’e savaşa hazır olmasını söylüyordu.
Bayezid cevabında Allah yolunda savaştığını, ordularının gücünü ve korkusuzluğunu anlatarak mesajını her kim yavaştan kaçacak olursa hanımlarından boş olsun diyerek bitirmiştir (Arabşah, 2012, 288-295; Dukas, 2012,
51-52).
51-52).
Buraya kadar Ankara Savaşı’nın Bizans kaynaklarında gösterilen sebeplerini incelemeye çalıştık.
Alexandrescu-Dersca, Timur’un Anadolu seferinin sebeplerini şu başlıklar altında açıklar:
Siyasi çekişmeler, Beyazid’in Anadolu’daki fetihleri, Erzincan sorunu, Azerbaycan sorunu ve Hıristiyan güçlerin müdahaleleri
(Dersca, 1977, 30-40).
(Dersca, 1977, 30-40).
Tüm bunların dışında Ankara Savaşına bir sebep olarak Hayrunnisa Alan’ın ifadesiyle
hâkimiyet anlayışını da söylemeliyiz.
hâkimiyet anlayışını da söylemeliyiz.
Aslında bu sebep Ankara Savaşıyla birlikte Timur-Bayezid çekişmesinin ardında yatan ana sebeptir.
Timur kendisini Cengiz Han’ın mirasçısı olarak görmekte ve dolayısıyla onun sahip olduğu topraklarda hak iddia etmeydi.
Nasıl vaktiyle Anadolu Selçukluları
İlhanlıların hâkimiyetini kabul ettiyse Anadolu Selçukluların varisi olan Osmanlıların da kendisine itaat etmesini istiyordu.
İlhanlıların hâkimiyetini kabul ettiyse Anadolu Selçukluların varisi olan Osmanlıların da kendisine itaat etmesini istiyordu.
Bayezid ise bu iddialara karşılık Anadolu’daki varlığına meşruluk kazandırabilmek için
Mısır’daki Abbasi halifesinden aldığı “Sultanü’r Rum” unvanını öne sürmekteydi (İnalcık, 1958, 79).
Mısır’daki Abbasi halifesinden aldığı “Sultanü’r Rum” unvanını öne sürmekteydi (İnalcık, 1958, 79).
İki Ordunun Ankara’ya Gelişi ve Savaş Öncesi Gelişmeler
Timur kışı geçirdiği Karabağ’da Bayezid üzerine sefere çıkmaya karar vererek 12 Mart 1402’de(Yezdi, 2013, 384) buradan ayrılarak Anadolu’ya yönelmişti.
Bu sefere Timur’un üçüncü ve son Anadolu seferi diyebiliriz.
Bayezid de hazırlıklarını tamamladıktan sonra doğrudan düşman üzerine yürüyüşe geçti.
O Anadolu şehirlerinin zarar görmemesi için savaşı Anadolu’dan uzakta bir yerde yapmak istiyordu ve bunun için çok hızlı hareket ediyordu.
Timur ise ordusunu Frigya’ya götürebilmek ve savaşı orada yapabilmek için yola çıktı (Khalkokondyles, 156).
Timur Erzurum üzerinden Erzincan’a geldi.
Kemah kalesini Fethettikten sonra Sivas’a yürüdü.
Timur’un Sivas’a gelen Bayezid’in elçileriyle gönderdiği mektup
daha önceki mektuplaşmalarda uzlaşma yolu arar gibi gözüken Timur Sivas’a gelen Osmanlı elçileriyle gönderdiği mektubunda savaştan başka bir yol kalmadığını söyleyerek kinini ve intikam hırsını dile getirmiştir.
daha önceki mektuplaşmalarda uzlaşma yolu arar gibi gözüken Timur Sivas’a gelen Osmanlı elçileriyle gönderdiği mektubunda savaştan başka bir yol kalmadığını söyleyerek kinini ve intikam hırsını dile getirmiştir.
Ardından Bayezid’in elçilerine ordularının büyüklüğünü gösterebilmek için resmigeçit töreni düzenledi.
Ordusunun ihtişamını göstererek son kez Bayezid’i caydırmayı deniyordu.
Yola çıkacak olan Bayezid’in elçilerinden iletmelerini istediği son mesaj şöyle oldu:
“Gidin Bayezid’e söyleyin, hala barış yapmak ve seninle hoş geçinmek taraftarıyım; Taherten’in ailesini bize iade et, oğlunu bize gönder, biz ona babasından görmediği in’am ve ihsanı yaparız, onu bir evlatlığa kabul ederiz ve Rum memleketini sana veririz, böylece aradaki adavet ve vahşet kalkar, halk da refah ve emniyet içinde yaşar bundan
hasıl olacak sevap da bizim saltanat devrimizin hesabına yazılır.”( Şâmi, 1987, 301-302).
Timur’un mesajı görünürde barış istediğini dile getirse de aslında Bayezid’in üzerine yürümek için bir bahane yaratmanın çabalarıydı.
Bayezid’in bu vassallık durumunu kabul etmesi imkânsızdı.
Fakat Timur yine de bu teklifleri ileterek Osmanlı üzerine yapacağı seferin sorumluluğunuBayezid’e yüklemek ve seferine meşruluk kazandırmak niyetindeydi.
Timur’un topraklarına girdiğini haber alan Bayezid ordusuyla birlikte Ankara’ya gelerek ağırlıklarının bir bölümünü burada bıraktıktan sonra Tokat’a ilerledi.
Buradaki dar geçitleri tutarak savaşiçin avantajlı bir pozisyon sağladı.
Bu alanda savaşmanın kendisi için dezavantaj yaratacağının farkında olan Timur Kayseri’ye yöneldi.
Kırşehir üzerinden Bayezid’in ilerleyişini haber aldıktan sonra Timur derhal
harekete geçerek Ankara’ya geldi (Şâmi, 1987, 302-304).
harekete geçerek Ankara’ya geldi (Şâmi, 1987, 302-304).
Ankara kalesinden gelebilecek tehlikeleri önlemek için Yakup Bey komutasındaki kaleyi kuşattı.
Kalenin düşmesine yakın Bayezid’in yaklaştığı haberini alması üzerine kuşatmayı kaldırarak Çubuk ovasına çekildi.
Bayezid’in de gelmesiyle birlikte iki ordu karşılıklı savaş konumlarını aldılar (Hoca Sadettin, 1979, 263).
Bu hızlı ilerleyiş Bayezid’in askerlerini bitkin düşürmüştü.
Üstüne bir de sert davranışları ve gereksiz cimriliği eklenince Bayezid’in ordusunda isyanlar başlamıştı.
Fakat Bayezid çok sert yasaklar koyduğu için hiç kimse ne savaşmak istiyordu ne de ölümü göze alarak ondan kopabiliyordu.
Khalkokondyles’in aktardığına göre; Bayezid’in Kapadokya’yı geçtiği sırada çadırları ve barakaları deviren çok şiddetli bir fırtına olmuştu.
Daha önce de böyle bir felaketin yaşandığını hatırlayanlar bunun çok kötü bir kehanet olduğuna kanaat getirenler zafere olan inançlarını iyice yitiriyorlardı (Khalkokondyles, 157).
Her iki hükümdarın beylerinden de savaşa karşı çıkanlar olmuştu.
Fakat hiçbiri çabalarında muvaffak olamadılar.
Çandarlı Ali paşa saldırıya ısrarla karşı çıkıyordu.
Timur’u barışçıl bir yoldan, savaşmadan etkisiz hale getirmenin daha yerinde olacağını söylüyordu.
Bayezid ise gururunun da yaptığı etkiyle savaştan kaçılmaması gerektiğini ve ancak böyle büyük bir fatih olunabileceğini düşünüyordu.
Bayezid daha Doğu Anadolu’dayken yapılan bu teklifin tekrarlanmaması için büyük savaşı ne olursa olsun yapma kararı aldı.
Bütün beylerini ve komutanlarını toplayarak bu kararın uygulanması için emirler
yağdırdı.
yağdırdı.
Yine de beylerin içinde farklı düşünen birileri çıkmıştı. Ali’nin oğlu İbrahim5
( Khalkokondyles, 158-159) düşman ordularının gücünden bahsederek bu şartlarda bu yerde savaşmanın Timur’un işine yaracağını söylemişti.
( Khalkokondyles, 158-159) düşman ordularının gücünden bahsederek bu şartlarda bu yerde savaşmanın Timur’un işine yaracağını söylemişti.
O sıradağlar arasında ve sarp arazilerde savaşmaktan yanaydı.
Böyle yerlerde onların gücüne kırarak kendi ülkelerine doğru kaçmalarını sağlayacaklardı ve o vakitten sonra zafer kazanmak çok daha kolay olacaktı çünkü hepsi kendi ailesinin kaygısına düşecekti.
Fakat bu görüş de Bayezid’i ikna edememişti ki Bayezid savaş kararından vazgeçmedi (Khalkokondyles, 158-159).
Timur’un askerleri de Bayezid ile savaşmaktan çekinmekteydiler ve gerekçe olarak şu görüşü öne sürüyorlardı;
“Yıldırım’ın hadsiz hesapsız askeri hadem ve haşemi vardır, bunlar daima gazalarda ömürlerini geçirmişler, gece gündüz düşman karşısında boğuşmuşlar ve bu müddet zarfında çok defa galip gelmişlerdir.
Bundan maada onlar kendi memleketlerinde asude bizim askerlerimiz ise uzak yoldan geldikleri için yorgun ve atlarımız zayıf ve takatsiz bir
halde bulunuyorlar.” (Şâmi, 1987, 303).
halde bulunuyorlar.” (Şâmi, 1987, 303).
Bu durum Timur’un ordusunda Anadolu’ya yapılacak sefer hakkında ilk endişe değildi. Timur daha Karabağ’dan harekete geçmeden önce Timur’un beyleri Osmanlı ordusunun büyüklüğü buna karşın kendi ordularının üç yıldır hareket halinde olduğunu ve dolayısıyla sefer yorgunu olduklarını dile getirerek endişelerini belirtiyorlardı.
Timur askerlerinin moralini düzeltmek ve savaşa istekli hale getirebilmek için müneccimlerine o sırada koç burcunda kuyruklu yıldız görülmesinin ne anlama geldiğini yorumlattı.
Müneccimlere göre doğudan gelen ordu Rum topraklarını alacak ve Rum padişahı esir düşecekti (Yezdi, 2013, 384)..
Kuyruklu yıldız kehanetinden Dukas’da ayrıntılı bir şekilde bahsetmektedir.
Ona göre, Ankara Savaşı öncesinde, güneşin Cevze (ikizler) burcunda olduğu sırada ufkun kuzey tarafında fenalıklar yapılacağını evvelden haber veren bir kehanet görülmüştü.
Bu her taraftan görülen bir kuyruklu yıldızdı.
Bu yıldız dünyanın birçok yerinden görülebiliyordu ve sonbahara kadar gökyüzünden kaybolmamıştı (Dukas, 2012, 56).
Görülen bu yıldız Osmanlılar için felaket habercisi olarak yorumlanırken Timur bu yıldızı
ordusunu motive etmek için bir araç haline getirmişti.
ordusunu motive etmek için bir araç haline getirmişti.
Dukas’a aktardığına göre Bayezid Ankara vardıktan sonra Timur’a yakın bir yerde ovanın ortasına çadırlarını kurmuştu ve akan nehrin suyundan ordusu için gerekli olan suyu temin edebiliyordu.
Bayezid Timur’un ordusuna ciddiye almadığını göstermek için avlar tertip ediyordu. Bayezid avdan döndüğünde ise eski bulunduğu yere Timur’un yerleştiğini ve artık istediği gibi nehir suyundan istifade edemeyeceğini anladı.
Susuzluktan dolayı Bayezid’in ordusunda 5.000 asker telef olmuştu ve bu durum üzerine Bayezid savaşa hemen ertesi günü başlamanın gerekli olduğuna karar verdi (Dukas, 2012, 55-56).
Bu doğrultuda düşman ordularının su kaynaklarıyla bağlantılarını kesmenin veya ulaşabilecekleri su kaynaklarına zarar vermenin savaş sırasında büyük avantaj sağlayacağı kesindir.
Şerefüddin Ali Yezdi’den Timur’un da bu hamleyi kullandığını öğrenmekteyiz (Yezdi, 2013, 391).
Khalkokondyles ise savaşın bir gün öncesinde Timur’un bizzat keşif yaptığını belirtmektedir: “Timur atına binerek olabildiği kadar hızlı biçimde Bayezid’in kampına yaklaştı;
Bayezid’in kampında olup bitenleri ve onun konumunu, muhafız birlikleri ve nöbetçilerinin tamamını gördükten sonra bir kahkahapatlattı ve şu sözleri söyleyip kampına geri döndü:
Doğrusu buradaki adamın yıldırım veya fırtına lakabını taşıması sebepsiz değil; fakat, bunun sebebi onun dopdolu olduğu kibri ve cüreti, cesareti değil; her şeye rağmen eğer
çemberi aşarak ellerimden kendini kurtarabilirse, Bayezid’in hızlıca kaçmayı düşünmesini umuyorum.
çemberi aşarak ellerimden kendini kurtarabilirse, Bayezid’in hızlıca kaçmayı düşünmesini umuyorum.
Bana gelince ben onun uyanık biri olduğunu düşünmüyorum, ama ne yazık ki zavallı kendisi öylesine anlayış ve mantıktan yoksun(Khalkokondyles, 38).
Osmanlı ve Timurlu Orduları
28 Temmuz 1402 Cuma(Aka, 2014, 39) günü savaş meydanında Osmanlı orduları dört büyük birlikten oluşuyordu.
Ordusunun merkezinde yeniçeri ve azep askerleriyle birlikte Bayezid bulunmaktaydı.
Kapıkulu askerleri ise merkezin yanlarını çevrelemişlerdi. Merkezin ardında emrindeki askerlerle birlikte İsa, Musa ve Mustafa Çelebi yer alıyordu.
Kapıkulu askerleri ise merkezin yanlarını çevrelemişlerdi. Merkezin ardında emrindeki askerlerle birlikte İsa, Musa ve Mustafa Çelebi yer alıyordu.
Sağ kanatta gelenek olduğu üzere Anadolu askerleri yer alıyordu ve idaresi Amasya Valisi Mehmed Çelebi’ye bırakılmıştı.
Sağ kanadın öncülüğünü Bayezid’in kayınbiraderi olan Sırp Kralı Etiene Lazarevic komutasındaki yaklaşık 10.000 zırhlı Sırp askeri üstlenmişti ve bu askerler
Bayezid’in temel güvencesini oluşturuyordu.
Bayezid’in temel güvencesini oluşturuyordu.
Khalkokondyles savaş öncesinde Bayezid’in Sırp askerlerine yaptığı konuşmadan bahseder. Buna göre Bayezid, İskender’in Hindistan’a kadar olan seferlerini hatırlatarak kendilerinin de bu acımasız barbarın hakkından gelebileceklerini, bütün bu gaspların ve acımasızlığın sona ereceğini söylemişti.
Konuşmasına devam eden Bayezid ardından Tanrının yardımıyla Hindistan’a kadar gideceklerini ve büyük zenginlikler ile dönüp hayatlarının geri kalan kısmını mutlu, huzurlu bir şekilde geçireceklerini söylemişti (Khalkokondyles, 156).
Dukas Sırp askerlerinin sayısını 5.000 Yezdi ise 20.000 olarak verir (Yezdi, 2013, 391; Dukas, 2012, 59).
Sol kanat Şehzade Süleyman Çelebi idaresindeki Rumeli askerlerinden oluşmaktaydı. Osmanlı hâkimiyetinde olan Saruhan Aydın ve Karesi sancaklarının askerleri de bu kanatta yer almaktaydı (Aşıkpaşazade, 2013, 105; Hoca Sadettin, 1979, 261-262).
Bizans kaynaklarında yer almamasına rağmen Osmanlı ordusunun bir diğer önemli asker kaynağı da Tatarlardı.
Şehzade Mehmed Çelebi komutasındaki sağ kanatta yer Tatarlar savaş sırasında tıpkı Anadolu sancaklarından toplanan askerlerin yaptığı gibi taraf değiştirerek savaşın kaderinde etkili olacaklardı.
İbni Arabşah’ın aktardığına göre Timur Tatarları kendi yanına çekebilmek için onlara bir mektup gönderdi.
Bu mektubunda aynı soydan geldiklerini ve savaş sonrasında Anadolu’da onları egemen kılacağını söyledi.
Bunu gerçekleştirebilmek için de savaş sırasında kendi yanlarına geçmelerini istedi (Arabşah, 2012, 304).
Khalkokondyles Bayezid’in savaş düzenini sağ kolda Rumeli beylerbeyi sol kolda Anadolu beylerbeyi ve ortada yeniçerilerle birlikte Bayezid yer alıyordu diyerek basit bir şekilde aktarmıştır.
Timur’un ordusu Cengiz Han’ın kurduğu ordu düzenine dayanıyordu.
Buna göre Timur ordusunu merkez, sağ, sol ve kanatlar olarak tertiplemişti.
Merkezin idaresini bizzat Timur üstlenmişti.
Merkezin sağı ve solu sadece emirlerden oluşmaktaydı.
Merkezin önündeki birlik tahtın varisi olan Timur’un torunu Emirzade Muhammed Sultan’a bırakılmıştı.
Kanatlarını idaresine ise Emirzade Miranşah (sağ) ve Emirzade Şahruh (sol) getirilmişti. Timur’un ordusunda göze çarpan özellik fillerin bulunmasıydı.

Timur filleri giydirmişti ve üstlerine okçular ve neft-endazlar (ateş atan askerler) yerleştirmişti.
Görüntüleriyle biledüşman askerlerini oldukça ürküten filler savaşın seyrinde belirleyici unsurlardan biri olmuştur (Şâmi, 1987, 304-305).
Bizans kaynakları iki ordunun asker sayıları arasında Timur’unki fazla olacak şekilde büyük fark olduğunu söylenmektedir.
Dukas rakam vermemekle birlikte savaş sırasında bir Osmanlı askerine karşı on
Moğol askeri olduğunu ifade eder (Dukas, 2012, 59).
Moğol askeri olduğunu ifade eder (Dukas, 2012, 59).
Khalkokondyles Osmanlı ordusunu en fazla 120.000;
Timur’un ordusunu 800.000 olarak aktarır (Khalkokondyles, 156).
Timur’un ordusunu 800.000 olarak aktarır (Khalkokondyles, 156).
Timur’un askerlerinin sayısal olarak Osmanlı askerlerinden fazla olduğunu söyleyebiliriz fakat bu rakamlar özellikle Timur’un ordusu mevzubahis olduğunda oldukça abartılıdır.
Günümüz tarihçilerinin verdiği rakamların hepsi birbirine yakındır.
Buna göre Osmanlı ordusu 70.000;
Timurlu ordusu 160.000 civarındadır (Yücel, 1989, 136; Aka, 2014, 39; Uzunçarşılı, 1988, 270).
Ankara Savaşı’nın Cereyanı
Cuma sabahı erken saatlerde iki ordu da son hazırlıklarını yapıp belirlenen yerlerini almışlardı.
Dukas savaş öncesi Timur’un ordularına olan güvenini göstermek ve onların şevklerini arttırmak için yaptığı konuşmayı aktarır:
“ Ey mağlup olmaz kuvvetli ve yiğit askerlerim, yıkılmaz kale gibi olan ve kolay mahvolmayan milletim! Babalarımızın eskiden yaptıkları kahramanlıkları elbette işitmişsiniz.
Elbette doğuda değil (zira bu bizim memleketimizdir).
Europe’de (Avrupa), Lybia’da ve daha doğrusu bütün dünyada Kseres ve Keyahsar’ın Viotialılar aleyhinde yaptıkları muhabereleri bilirsiniz.
Viotialılar dediğim zaman onların ilah olan kahramanlarını kastediyorum.
Bu medeni olmayan Türkler, aslanın yanında bulunan çekirgenin aslana benzemek istemesi kabilinden adamlardır.
Bu medeni olmayan Türkler, aslanın yanında bulunan çekirgenin aslana benzemek istemesi kabilinden adamlardır.
Şimdi av elimizdedir.
Fakat dikkat ediniz bu bostan korkuluğu elimizin içinden kaçmasın, canlı ve sıhhatli olarak
tutulmalıdır ki, bunu Pers memleketine götürüp çocuklarımıza gösterelim ve bizi karılarımızı boşama şartları ile bağlamak istemesinin ne demek olduğunu kendisine gösterelim.
tutulmalıdır ki, bunu Pers memleketine götürüp çocuklarımıza gösterelim ve bizi karılarımızı boşama şartları ile bağlamak istemesinin ne demek olduğunu kendisine gösterelim.
Şimdi bu görülen büyük köyün her tarafının çevrilmesini istiyorum.
Ordunun sağ kanadı çevirme hareketi yapsın.
Böylece sol kanat da aynı suretle hareket etsin.
Bu suretle bütün ovayı sarınız ve çeviriniz ki düşman ortada kalsın.” (Dukas, 2012, 57).
Bu hitabete Zafernamelerde, Osmanlı kaynaklarında veya diğer Bizans kaynaklarında
rastlanmamaktadır.
rastlanmamaktadır.
Her savaş öncesi hükümdarların ordularına yönelik cesaretlendirici konuşmalar
yapmaları muhtemeldir ve Timur’da böyle bir konuşma yapmış olabilir fakat aktardığı şekilde ayrıntılı bir konuşmanın varlığı şüphelidir.
yapmaları muhtemeldir ve Timur’da böyle bir konuşma yapmış olabilir fakat aktardığı şekilde ayrıntılı bir konuşmanın varlığı şüphelidir.
Dukas’ın konuyu ayrıntılarıyla vermesi anlattığı hikâyeler arasındaki bağlantıları sağlamak istemesinden kaynaklanıyor olabilir özellikle “karılarından boş olma” konusuna
değinmesi bizi bu düşünceye sevk etmektedir.
değinmesi bizi bu düşünceye sevk etmektedir.
İlk hamleyi Şehzade Şahruh komutasındaki birliği Bayezid’i savaşa çekmek için çarpışmaya göndererek Timur yaptı.
Savaşa başladıktan sonra kaçabilecekleri bir alan bırakarak Bayezid’in ordusunu
sarmaya başladılar.
sarmaya başladılar.
Çünkü kaçacak yerleri kalmayan Türklerin cesaretlerini tekrar toplayarak savaşı
kazanmalarından korkuyorlardı (Khalkokondyles, 161).
kazanmalarından korkuyorlardı (Khalkokondyles, 161).
Bayezid kendisini tehlikeye atmamak ve Rumeli kuvvetlerinin çembere alınmasını engellemek için biraz uzağa çekme kararı almıştı.
Rumeli kuvvetlerinin komutanı Bayezid ile aynı görüşte değildi ve bu yüzden Bayezid komutanlarına savaşı iyi idare edemediklerini söyleyerek hakaretler ve tehditler savuruyordu.
Savaşın seyrini değiştiren en önemli gelişme Anadolu askerlerinin Timur saflarına geçmesi olmuştu.
İlk olarak Aydınoğlu askerleri beş yüz askerle düşman saflarına katıldılar.
Onları Manisa, Saruhan Karesi ve Germiyan askerleri takip etti (Dukas, 2012,
57).
57).
Savaş sırasında kendi beylerini Timur’un yanında gören Tatarlar da Timur’un saflarına geçtiler(Aşıkpaşazade, 2013, 105-106).
Böylelikle Bayezid yavaş yavaş ortada kalmaya başlıyordu
Osmanlı ordusundaki Sırplar diğerlerinin aksine cesur bir şekilde çarpışıyorlardı.Ellerindeki mızraklar ve kılıçlarını kullanarak savaşa dengeyi getirmişlerdi.
Osmanlı ordusundaki Sırplar diğerlerinin aksine cesur bir şekilde çarpışıyorlardı.Ellerindeki mızraklar ve kılıçlarını kullanarak savaşa dengeyi getirmişlerdi.
Ancak çevirme altında olan Sırplar bir süre sonra dayanamayarak savaş alanını terk ettiler. Bozgun haline görüp savaşı kazanamayacaklarını anlayan Şehzade Süleyman Çelebi diğer birlikler gibi savaş alanından kaçıp Bursa’ya doğru yol aldı.
Daralan çemberin içinden kaçmayı başaran Bayezid Yeniçerilerle birlikte ovanın ortasında bulunan bir dağa çıktı.
Burada Timur’un askerleri onu köşeye kıstırdılar.
Etrafını çevreleyen askerler ona Timur’un kendisini beklediğini söyleyerek atından indirip başka bir ata bindirdiler ve Timur’un huzuruna götürdüler (Dukas, 2012, 59).
Khalkokondyles Bayezid’in esir düşüşünü biraz daha farklı anlatmaktadır.
Onun anlattığına göre; Osmanlı askerleri savaş alanında bozguna uğradıktan sonra askerler ve Arap atına binen Bayezid olanca gücüyle kaçıyorlardı.
El ve ayakları gut hastası olduğundan Bayezid özel bir binek kullanıyordu.
Bir akarsu kenarına geldiğinde yorulan atı su içmek için durdu.
Atı soğumuştu ve onu harekete geçirmesi bir daha mümkün olmadı.
Böylece takipte olan Timur askerleri onu yakaladılar ve Timur’a götürdüler (Khalkokondyles, 162).
Timur savaş alanındaki bozgundan sonra Bayezid’i esir almadan önce aynı kandan aynı ırktan olanları esir etmenin doğru olmayacağını düşünerek askerlerine düşmanlardan hiçbirinin esir alınmamasını sadece mallarının alınarak serbest bırakılması emrini vermişti.
Dukas bu uygulamanın aynı dine mensup olanlar arsında geçerli olduğunu ve dededen toruna geçen bir harp âdeti olduğunu söyler.
Üstelik bu âdeti Rumlar değil Persler, Trakyalılar ve Moğollar da uyguluyorlardı (Dukas, 2012, 58).
Büyük bozgundan sonra Timur’un eline düşen ikinci isim Bayezid’in oğlu Musa oldu.
Khalkokondyles’in aktardığına göre Timur Bayezid’in ölümüne kadar nereye giderse Musa’yı da yanında götürdü ve ona karşı her zaman onurlu bir şekilde davrandı (Khalkokondyles, 162-163).
Bayezid’in Tutsaklığı
Bayezid’in getirildiğini haber alan Timur hemen çadır kurulmasını emretti.
Dukas’ın aktardığına göre; oğluyla birlikte çadıra girdiler ve satranç oynamaya başladılar.
Timur’un askerleri Bayezid’i üstü başı toz içinde ve bitkin bir halde çadırın önüne getirdiler. Timur’a methiyeler düzdükten sonra Bayezid’in bağlı olarak karşısında bulunduğunu söylediler.
Satranç ile meşgul olan Timur dönüp askerlerine bakmadı bile.
Bu hareketiyle Bayezid’e karşı olan bütün kin, öfke ve nefretini saklayarak güya onun esaretine önem bile vermediğini göstermeye çalışıyordu.
Bu hareketiyle Bayezid’e karşı olan bütün kin, öfke ve nefretini saklayarak güya onun esaretine önem bile vermediğini göstermeye çalışıyordu.
Askerlerin ikici seslenişinde onlara dönerek “Harp etmek için karşısına çıkmayacak olursak karılarımızdan boş olacağımızı bir müddet evvel söyleyen adam bu mudur?” diye sordu.
Bayezid “benim!” diye cevap verdi ve devamında kendisinin de bir bey olduğunu beyler hakkındaki merasimlere uyulması gerektiğini hatırlattı.
Bu vakitten sonra Timur Tanrıdan başkasının canını alamayacağı sözünü vererek onun için çadırlar hazırlattı ve istirahat etmesini söyledi.
Çadırların etrafını 1.000 asker koruyordu.
Çadırının etrafına hendekler kazdırdı ve bu hendeklerin dışına da 5.000 nöbetçi asker
koydurdu (Dukas, 2012, 60).
koydurdu (Dukas, 2012, 60).
Bayezid Timur’dan gerekli iyiliği ve saygıyı görüyordu.
İstediği gibi yiyip içebiliyor hatta onuruna ziyafetler veriliyordu.
Böylelikle kısmen katlanabilir bir esaret yaşıyordu.
Ta ki başarısız bir kurtarma operasyonuna kadar.
Bayezid’in oğullarından şehzade Mehmed savaşın Timur’un lehine sonuçlanacağını görünce maiyetini alarak firar etmişti.
Şehzade Mehmed babasının tutsak edildiği haberini alınca harekete geçti ve onu kurtarmak için lağım kazdırmaya başladı.
Fakat gece nöbetçilerinin durumu fark etmesi üzerine amaçlarında muvaffak olamadan lağımcılarla birlikte kaçtılar.
Askerler Bayezid’in çadırına vardıklarında Bayezid’i ve Rumeli Beylerbeyi Hoca Firuz Ağa’yı yerlerinde buldular.
Sabah olduğunda Timur’un huzuruna çıkarıldılar.
Timur onlara türlü küfürler ve tehditler savurdu, Firuz Ağa’yı idam ettirdi.
Bu olaydan sonra Bayezid’i çok daha ağır tutsaklık günleri bekliyordu.
Nöbetçileri arttırıldı, geceleri ise tedbiri elden bırakmamak için boynuna zincir, ellerine kelepçe takıldı. (Dukas, 2012, 60-61).
Bayezid’in tutsaklığı ve Timur’un ona karşı davranışlarını Khalkokondyles biraz abartılı şekilde anlatmaktadır.
Ona göre Timur Bayezid’e çok kötü hakaretlerde bulunmuş ve onu küçük düşürmeye
çalışmıştır.
çalışmıştır.
Böyle davranmasının sebebi olarak da Bayezid’in savaş öncesindeki hakaretlerini ve kendi
soyunu asil temellere dayandırırken Timur’unkini aşağılamasını göstermiştir.
soyunu asil temellere dayandırırken Timur’unkini aşağılamasını göstermiştir.
Khalkokondyles’in söylediğine göre; bu konuşmaların ardından Timur Bayezid’i kafes biçiminde bir sandığa koyarak ordunun alay etmesi ve aşağılaması için bütün kampı gezdirmiştir (Khalkokondyles, 164).
Bayezid’in bu şekilde demir kafeste teşhir edildiği ve aşağılanmaya çalışıldığı algısına yol açan şeyler Başarısız olan kurtarma operasyonundan sonra esaret şartlarının ağırlaştırılması ve bir yerden bir yere giderken kafesli bir tahtırevan üzerinde taşınması olmuştur (Zinkeisen, 2011, 282).
Savaşın Ardından Timur’un Anadolu’daki Faaliyetleri
Timur savaşın yapıldığı alanda sekiz gün kaldı ve bu süre içinde Timur’un askerleri Anadolu’nun birçok yerine seferler düzenledi.
Çanakkale boğazına kadar her yeri tarumar ederek ilerlediler.
Zaferin ilk günlerinden sonra Timur asıl birlikleriyle birlikte Kütahya’ya geçerken askerleri akınlara, yağma ve talan devam ediyorlardı.
Anadolu’ya yapılan akınlar arasında belki de en önemlisi Osmanlıların eski başkenti olan
Bursa’ya yapılandır.
Bursa’ya yapılandır.
Şehzade Süleyman’ın savaş sonrası bu şehre kaçması ve Osmanlı’nın eski başkenti
olması Timur’un buraya olan ilgisini arttırmıştı.
olması Timur’un buraya olan ilgisini arttırmıştı.
Timur torunu Muhammed Sultan’ı beraberinde askerlerle hem Şehzade Süleyman’ı yakalamak hem de Bayezid’in hazinelerini ele geçirmek için Bursa üzerine gönderdi (Yezdi, 1989, 397-398).
Bursa’ya geldiklerinde Şehzadeyi yakalayamamış olsalar da önemli sayılabilecek ganimeti ele geçirdiler ve şehri yağmalayıp birçok esirle birlikte Timur’un huzuruna döndüler.
Bu esirler arasında Bayezid’in cariyeleri en kıymet verdiği eşi olan Sırp Prensi Lazar’ın kızı [Olivera Despina] da vardı (Dukas, 2012, 60).
Khalkokondyles bu konuda yine Bayezid’e karşı Timur’un bitmek tükenmek bilmeyen öfkesinden ve aşağılama isteğinden bahseder. Müellifin aktardığına göre; Bayezid’in
çok sevdiği eşi Lazar’ın kızını Bayezid’in gözü önünde şarap servisi yapmaya ve kadehini doldurmaya zorlamıştı.
çok sevdiği eşi Lazar’ın kızını Bayezid’in gözü önünde şarap servisi yapmaya ve kadehini doldurmaya zorlamıştı.
Alt tabakadan türemiş biri olan Timur böylelikle doğuştan hak sahibi olan Bayezid’i aşağılayarak onun gururunu ayaklar altına alırken kendi büyüklüğünü ispatlama çalışıyordu ( Khalkokondyles, 164).
Dukas, Timur’un Ankara Savaşı sonrasında Anadolu’da izlediği yolu tarif ederken çeşitli yerlerini ele geçirmek için gönderdiği birliklerin izledikleri yolları Timur’un kendisi geçmiş gibi anlatmaktadır.
Buna göre; Timur geçtiği her yerde asmak, yakmak ve canlı canlı mezara koymak gibi ağır işkenceler uygulayarak Bursa’ya geldi.
Kaynak ve alıntı ;
BİZANS KAYNAKLARINA GÖRE ANKARA SAVAŞI*
THE BATTLE OF ANKARA ACCORDING TO BYZANTINE SOURCE
Murat YILMAZ**PDF
THE BATTLE OF ANKARA ACCORDING TO BYZANTINE SOURCE
Murat YILMAZ**PDF

Yorum Gönder for "ANKARA SAVAŞI"